mektup

kapıda duruşunu, elini başına koymuş duvara yaslanmış halini hatırladım birden.
bana bakarken yakalamıştım gözlerini. gözlerinin değişi ilk defa benim gözlerime...
parmaklarım önümde duran fincana nasıl sarılmıştı, karşımda birşeyler anlatıyordu arkadaşım, hay aksi ne çalıyordu o anda? hatırlayamıyorum.

küçüktüm, herşey nasıl da gösterişli ve dünya nasıl zalim ve bir o kadar da pembeydi benim savaşım için.

yüzüme vurdun, çarptın herşeyi; neler yaptım, nasıl kaçtım, neden kaldım, neden yanıyordu bu ışıklar, neden soğuktu hava?

insanların dans edişleri, yalanları, kahkahaları, evlerimiz, bize ait olmayan hikayeler, çocuk parkları, tren garları, yollar, arka sokaklar ve tüm çıkmazlarımız yaşamaktan korktuğumuz, bir cesaret içtiğimiz şişeler, satın aldığımız vücutlar, kalpler, yüzler, beyazla biter ve edepsiz düş yığınlarıyla örtülür.

bir mezar yaparsın kendine, yağmur yağdırırsın toprağa gözlerinden.
yalan olur unutulur, sanki yaşanmadı hiçbirşey. acıttık, kanattık ve ben büyüdüm. anladım seni, hatalarımı, acizliğimi, yok oluşumu, su olup akamayışımı anladım.

bir mektup olsam şimdi sana, yeter mi sanıyorsun kelimelerim? anlatılanlar yeter mi tüm anılara, tüm yaşanmışlığa, tüm duygulara? kaldı ki kayıp anlatılamaz, yazamazsın kaybı, mutluluk gibi değildir hüzün, anlatamazsın ve acır kalbin, yutkunursun, susarsın.

maalesef yanlış zamanlama. tüm yanlışlar orada ve hep kayıp kalacak. hep yakıp acıtacak beni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.