İlhan Berk:

ve ne kadar yazarsan yaz, hiç bir dokunuşun yerini tutmayacak


Sezai Karakoç;

İyi ki bilmiyor kalabalıklar,
yağmura bakmayı cam arkasından...


Konuşmak büyük iş

O: Susuyoruz, bir şey bildiğimizden değil, sükut altın ve biz altına düşkünüz, o kadar! Diyesim geldi, azizimle paylaşayım dedim.
Ben: Bazen yorgunluktan da kaynaklanıyor aslında. Konuşmayı da çok seviyoruz. Onun da ayrı bir değer olduğu aşikar. Yine de konuşunca günah işlemiş gibi hissediyoruz.
O: Bilmem. İçimdeki adam böyle söyledi.
Ben: Ben de bilmem. Benim içimdekilerden biri de böyle söyledi.




The Raven

Deep into that darkness peering, long I stood there, wondering, fearing, doubting, dreaming dreams no mortal ever dared to dream before.

Edgar Allan Poe


Hoşçakal, sevgiler

Her zaman başka bir seçenek daha vardı. Cebimde param ve sigaram da vardı. Yola çıktıktan sonra yanıma almayı unuttuklarım için üzüntüm on saniye sonra geçerdi. Başımı cama yaslayıp önüme bakardım. Başımı yaslayacağım bir cam da vardı her zaman. Şimdi sana neyi nasıl anlatsam telaşındayım. Telaştan çok zahmet duyuyorum. Başka acıları düşününce komik geliyor benim üzüldüklerim. Basite kaçıyormuşum gibi, ağlamak için sebep arıyormuşum gibi, rahat batıyormuş gibi. Fakat bu hayat, bu insanlar batıyor etime. Azıcık bir kan süzülse diyeceğim işte bak, göstereceğim acımı. Kan bile toplamıyor, izsiz kalıyor, acıyan yerimi ben bile bulamıyorum. Bu nasıl bir şey söyler misin bana? Sen yardımcı ol. Bu seni de beni de hikayeye dahil eder. Onca yaşadıklarımızdan sonra birbirimize sabrımız kaldı mı bilemem ama henüz hiçbir şey yaşanmadığının da farkındayım. Gördüğümüz her düşü bıçakla kesti birileri. Bastığımız toprağı çekip aldı altımızdan. Keşke tüm bunları seninle konuşabilseydim yada yüzüne bakıp saatlerce sussaydım. Sen bana iyi gelirdin çünkü. Nereden bildiğimi sorma, bazen anlıyor insan ve açıklaması olmuyor duyguların. Aşkı tarif eder misiniz gibi saçma bir soruya karşılık verdiğim en samimi ve insani cevap bu olsa gerek. Yine bazen saçma sapan şeyler olur, sen kendini en çıplak halinle görürsün. Bir dünya yıkıntı içinde kendine iki göz inşa edersin. Sana seni anlatarak devam edemem, beni sana anlatarak da. Bu çok bencilce olur ama sana bakarak yaşayabilirim ve bunu çok iyi yaparım. Hatta kalbimi yerinden söker senin ellerine bırakırım. Kayıtsız hayatımın pek arabesk tavrıysa da bu, işte o zaman kelimelerin ağırlığından ve hayatının yorgunluğundan kurtulup beni seversin. Beni sevmen önemli. Kolunu omzumdan hiç ayırma...
Hani mümkün olsa
Böyle kelam edilmez ya
Seviyorum diyeceğim

Ekim bitiyor

Ne düşündüğü önemli değil. Gece gece nerelerde gezdiği yada kiminle konuştuğu da. Sesini duymak istiyorum. Aramızdaki en kısa mesafe, onun da beni düşünme ihtimali. Bu kadar uzağız inan, umutsuz değilken bile.
Sabah kalkıp sana yine bir şeyler yazacağım tıpkı uyumadan önce yaptığım gibi. Bu bir çeşit arınma, sana daha yakın olma isteği.
Seninle buluştuğumuzda sana anlatacak çok şeyim olacak ama ben yine susacağım. Sanırım bu, yaptığım tek iyi şey. Saçmalamaktan korkarım yoksa, yaşayacağım utançtan ve yaşatacağım hayal kırıklığından..
Saat dört. Kimseler uyanık değil. Aslına bakarsan ben de. Ah şu ben de'ler.. Yine aklıma geldi.

"Eylül toparlandı gitti işte
 Ekim falan da gider bu gidişle" demiş ya Turgut Uyar, bir an evvel toparlan sen de.