Ah Muhsin Ünlü


Resulullahla Benim Aramdaki Farklar

resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz

resulullah azrail’i yolda görse tanırdı
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen’

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz !

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü

Mecnun:

Seni ilk gördüğümde ne oldu biliyor musun?
Bir portakal kokusu geldi burnuma. tanışmıyormuşuz gibi ama, biliyormuşuz gibi de bir taraftan. 
Yazın pazarda su satarken ben, sen annenin elini tutuyormuşsun, elma seçiyormuşsunuz beraber ya da ne bileyim resmi bir geçitte, bir okul bahçesinde mesela. 
Ben senin arkanda duruyormuşum, senin pembe tüylü tokana bakıyormuşum. Sen de hemen önümdeymişsin. Oradaymışız.
İnsanın bütün geçmişini değiştiren bütün geleceğini bilinmez kılan söylesene bana kimsin sen?

Leyla ile Mecnun

Yazdığın sildiğin ve belki de

Kaldı ki zamana yenik düşen her şey gibi
hiçbir şeydik artık

aklını başından alanlara akıl verme isteğiyle dolduğun zamanlar bunlar
                                                                                                    
sorun yazdığın değil
sorun sildiğin değil

belki de sorun
aklımıza gelmeyenler

Az bilinmez

Kadın ses çıkarmayı yıkmayı kendi sakinliğinde seviyordu
kötü bakışlar onu eğitecek yada ürkütecek değildi

EN ZOR ŞEY

yanlışları düzeltmek için kalktı. kollarını sıvadı.
nereden başlayacağını biliyordu.
en yanlış neyse en doğru olmamalıydı.
kararsızlık vardı.

karasızdı hep.

aydınlığın boğucu bir gecede yanlış bilindiği gibi.
neyin doğru neyin yanlış olduğu gibi,
                                                              olmadığı gibi.
bol bahaneli doğrular gibi.
doğru olan yanlışlar gibi.

bir zaman hikayesi anlatan yaşlı adam, kollarını sıvadı.

en zor şey, en yalan oldu:
çünkü doğruları herkes severdi.
düşen çölleri kucaklayan gökyüzüne "neden" diye sordu.

uzaklaştım.

Saat vurdu. Saat kalktı ve zamana bir tane vurdu. Şaşırdık

Buluştuk işte
akşamları buluşuyorduk
gündüzlerin işi vardı bizimle

merdivenlere oturduk
o, benim bir adım aşağımda oturur yüzünü bana döner sırtını da korkuluklara

en bilindik botları var yine ayağında
kahverengiden siyaha çalmış

ikimizin yanında 4 ayrı şişe
bitmesinden korktuğumuz biteceğini bildiğimiz
kuş kanadı boğazımdan çokça yudum geçti.
kehribar damarlarım, senin mavi toprağında.

Uvertür

Paltosunu çıkardı. Yorgun elleri son kez okşadı kaşmiri. radyodan yükselen ses duygulandırmıştı onu. "Hoşgeldin" demiştim. Sanırım duymadı.

Hava kararmıştı çoktan. evin perdeleri açık hala. ışıkları yakmadım. Islanmış paltonun sigara dumanlı kokusu geldi. kış kokusu ağır olur. Ağır ve hüzünlü. Kalp gibi atan bir can var, sallantıda.

Televizyon karşısında duran yeşil koltuğuna oturdu. Ayaklarını uzattı. İnatla mı konuşmuyordu yoksa gönüllüce susuyor muydu?

Ayaklarını uzattığı sehpaya çayını bıraktım. Uzun zamandır o da bana bakmayı bırakmıştı.
Nadasa bırakılmış dokunuşlar kış gibiydi, ağır ve hüzünlü. Islık çalan dudaklara gömülmüş bir hicran vardı ortalıkta.

Şimdi karşılıklı bakmıyor susuyorduk olanlara.

Olanlar da bir önceki olanlara.

Kudret

Mihrimah'ın ayaklarına attım seni. güneş ve ay ezsin
toprak kadar bereketli
kader kadar yeteneksizsin

Cehennem kapısı

Beni sıcaklığınla bağışla

KADIN VAR. KADINLAR VAR YOK OLAN.

o evden başlamak istemiyorum. o evden nasıl başlarım bilmiyorum.

iki kadın hatırlıyorum. iki kadın, yan yana. birbirini sevmeyen iki kadın. kötülükleri paylaşan iki kadın hatırlıyorum.

unutmak, yazmamak değil. hatırlamak istedim, yenilmeden.

oda hatırlıyorum, nefeslerin çalındığı.
bir oda, zamanın anahtar deliğinden giremediği.
harfler var, birleştirip isim yapamadığım.

iki kadın hatırlıyorum iyilik ağızlı, kötü bakışlı.
kuyu dibinden yükselen çığlıklar var yastık altında. yastıklarının altında.
zihinleri var, koyunları sayan, sevdiklerini paralayan.
yüzleri var çokca. tatlı küstahlıktan uzakta, çamurdan elleri var, çamurdan dudakları.
tezgahtan seçiyorum en az çürümüşünü.

dedim, bilmiyorum cahilim ben.
dedi, beğenmedim oyununu.
hikayeler anlattım, okuma öğrettim.
dedi, alfabe neden 29 harf?
dedim, neden olmasın.
dedi, alfabe bak, 29 harf!
dedim, olmasın.

şimdi kadınlar var, kadınların adamları var.
rüyanızda görseniz inanmayacağınız biri var.
biri var, şeytan almış götürmüş meleklere övmüş.

şimdi rica ederim çekilin kapıdan:

girecek var!

Ölenler olmuş

Gece soğuk
dallar sakin

pencere önü dar
pencere önü boğar

buralar bu aralar

dar
boğar

Eylül ile Yavuz

Eylül: Ya sen bir kere sormuştun ya bana hani neden beni sevmedin diye çünkü korkmuştum. Yani kimse daha önce senin beni sevdiğin gibi sevmedi. Yani hatta başlarda ben seninde beni sevdiğine inanmadım. Ama sonradan öyle bakışın bana gülüşün, sürekli benim etrafımda gezinmen, hatta benim için dayak yemen bile öyle güzeldi ki.

Yavuz: Hangi dayak? Ben hiç öyle bir dayak hatırlamıyorum.

Eylül: Sağlam dövmüşlerse demek ki.

Yavuz: Çok ağır konuşuyorsun ama. Peki madem herşey o kadar güzeldi niye çekip gittin? Ne korkuttu seni yani?

Eylül: Ya çünkü bende seni seversem eğer yani mesela böyle elimi tutarsan mesela böyle bütün büyü bozulurmuş gibi geldi bana. Bir daha bana böyle bakmayacaksın, böyle güzel gülmeyecekmişsin gibi geldi.

Yavuz: Ne değişti? Birşey değişti mi? Sen beni seversen en güzel gülen ben olurum zaten. Bizim ilişkimiz yetenekli ama istikrarsız forvetler gibi değil, birgünde yedi yarış kazanan halis karataş gibi olacak, krem karamelli dondurmam benim.

RAP

Adım gibi bilmediğim şeyler

hazır ol

dikkat

rahat

Gelme üzülür

Ama sen gelme mahv-ı telaşıma
şehre sürgün yemiş masaldan bozmalar

misal ben sendim aslında
ne kadar yanlış varsa şimdi doğrula

karar,
tek değil yaralar