Je suis la plaie et le couteau
Je suis le soufflet et la joue
Je suis les membres et la roue
Et la victime et le bourreau

Je suis de mon coeur le vampire
- Un de ces grands abandonnés
Au rire éternel condamnés
Et qui ne peuvent plus sourire


I am the wound and the dagger
I am the blow and the cheek
I am the members and the wheel
Victim and executioner


I'm the vampire of my own heart
- One of those utter derelicts
Condemned to eternal laughter
But who can no longer smile


Baudelaire

Çığlık çığlık


bazen der böyle
"konuşmaz istasyonlar"

susun
Sezen Aksu - Helal Ettim Hakkımı

Bu gece: Sen

Hasretle anma bir başkasıyla
kulaklarım çınlamasın

alt tarafı aşıktık bir zamanlar

neyse

Sızı

Yatağına sığmayan sızılarım var

bilmem sonu
bilmem sonsuzluğu

hiç

hiç sevmek olur mu sevmemişlğin yanında?

der ki özle

ağır konuşur
omuzlarım kalır altında

bilmem kalbi
bilmem seni ve çareleri

Uyumaz Yalanlar

Geç olduğunu nasıl anlıyorsun
zamanın her şeyi yerle bir ettiğini

nasıl dağıtmak istemiyorsun o yüzleri
ve kahkahaları susturmak

neden yalanlar seni bulur
ve neden uyumaz yalanlar geceleri

sorular gelir
sorular gider
sorular gelir
sorular gider

insanlar hep gülümser
-ler


                                

Sayende

Yazdıklarını okuyorum
sayende

bana yazdıklarını okuyorum
sayemde

Mutlu Aşk Yoktur

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini  
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi 
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi  
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an 
Mutlu aşk yoktur 
Hayatı bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan 
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan 
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan 
Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter 
Mutlu aşk yoktur 
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi 
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri 
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri 
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için 
Mutlu aşk yoktur 
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek 
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek 
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek 
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine 
Mutlu aşk yoktur 


Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin 
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara 
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda 
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da 
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin 
Mutlu aşk yoktur ama 
Böyledir ikimizin aşkı da  

Louis Aragon


                 

I want to go with the one I love
I do not want to calculate the cost
I do not want to think about whether it’s good
I do not want to know whether he loves me
I want to go with whom I love

Bertolt Brecht

Bir nedeni yok yalnızca öptüm

Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.



Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Küçük İskender

Benim olmayan paylaşılmaz

ve varlık orada
çünkü cesetlerden önemliydi
üzgün olmam yetersizdi
affı olmayan suçuma ortaktın
piyano sesi hatırlıyorum
hayır, uyduruyorum
ıskaladım gerçeği

seni öpersem
arılar bal yapmaz

anladım
benim olmayan paylaşılmaz

günahlarımdan arınmış hissettim

bilemezdim tekrar arınmak isteyeceğimi

yine keşke
                 ve pişmanlık




N'EST PAS!



Jenny's Theme = Pınar's Theme

c'est la réalité
n'est pas un rêve

Unutma ki o da

Birini çok sevdiğinde unutursun birini

çok sevmişti o da

beni unuttu


daha iyi olamazsın
sertçe söv şimdi

Dün

Dün kokusu sinmişti üstüme
bugün sus pus


Ve yalan güzeldir

Daha samimi olursam beni anlarsın
Ah! nasıl da yanılıyorsun
En içten, en mahrem sırlarımda bile sen, en uzağımsın

SONSUZ VE ÖBÜRÜ' ne

ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz efendim
baskının zulmun kıyımın açlığın
bir yerlere kıstırılıp kalmanın susturulmanın
aşk mutluluğunun ve eski hesapların
aritmetiğin bile

bunları bulmayı bana bıraktınız
size teşekkür ederim


Ben, Turgut'a teşekkür ederken ardımdan Özdemirler, Cemaller, Muratlar, Edipler geliyordu ve o an anladım ki hayatım tek bir erkeğin düşüncesizce çırpan kanatlarında değil.

Kanatlardan önce düşünceyi sevin.


BİR = BİR


hiçliktir öldürülemeyen yalnızlık
ölesiye bir yalnızlıktır öldürmek

"Seni sevmiş olmam yok olabilir mi?"

Gözlerim ıslanıyor
yanaklarım

acıdan

bir o kalıyor

etimden kemiğim kalıyor
kemiğimden etim ayrılıyor

gitse onlar toprak kalıyor

Selva Erdener - Sen Sen Sen

Murathan Mungan;


Kader aradığı kişiyi insanın karşısına her seferinde kapı komşusu olarak çıkarmaz. Uzakları yakın etmek düşer size. Haritaları seviniz.

Buradan bakınca

Olmuşları al
anılar can yakıyor

Mahur yara

Seni okumak yok mu
ah! okumak
hücre hücre tüy tüy okumak seni
ayak parmaklarından saç uçlarına kadar okumak
dinlemek yaralarını
sevdiğin adamları öldürmek

anlatamadığın daha nice hikayeleri senin için sana yazmak

sana her koşulda şartsız inanmak
başucumda yanan mumu söndüreceğini bilmek

hepsi kırık hikayeler

neyse