Gece Hikayesi - Ölümden Korkan Hayalet

Bakın ne kadar haklı olduğunuz ortada beyler. Sevgili ve kırılgan hanımlar lütfen biraz da siz bahsedin olanlardan. Beni anlatın. Çekinmeyin lütfen. Kelimeleri seçerken zorlandığınızı görüyorum. Ne gereksiz bir çaba.
Kimse benim öldüğümü söyleyemiyor yüzüme. Peki buraya susarak mı geldik? Hayır. Birazdan yine başlayacak inlemeler. Beni görmüyor musunuz dostlarım? demek istediğim... siz insanlar beni görmüyor musunuz?
Yağmur biraz daha kuvvetlenince benim taşınma işlemim ivedi kazandı. Evet taşınıyorum bugün. Oldukça küçük bir daire. Kabul etmeliyim bundan daha kötüsü olmamıştı. Hatırlıyorum da geçen kışı geçirdiğim Madam Laroux nun çatı katı kimi zaman bundan daha sıkışık bir hal alabiliyordu. Fakat o zaman eşyalarım vardı yanımda. Şimdi sadece bir gölgeden ibaretim. Ağırlığım varlığını yalnızca bu alemde sürdürebilecek olan kemiklerim. Onlar da ölümüme sebep olan trafik kazasından sonra çok da işe yarar halde değil.
Mezarlıkları ölmeden önce de severdim. Hatta o vakitler daha çok severdim. Şimdi pek bir gizemi kalmadı. Buraya gelecekler için sürprizi bozmak istemem. Sadece bir süre sonra burada da her şeye alışıyor insan. İnsan mı dedim? Hala insan mı oluyorum ben? Sanırım sürprizler bitmedi.
Üçüncü gün doğduğunda başucumda biri daha vardı. Sevgili Luna hoş geldin. Biliyorum biraz zamansız ayrıldık. Seninle sonsuz bir aşk yaşayabilecekken sonsuzlukla ilgili farklı deneyimler yaşarken buldum kendimi. Yanında biri mi var? Bu hikaye böyle bir manzarayı resmedemeyecek kadar karanlık bir havada ilerliyordu oysa. Luna ağlama. Henüz her şey bitmedi. Her gün burada uyanmaya devam ediyorum. Yarın ne olacak bilmiyorum fakat hala yarından bahsedebiliyorum. Luna gidiyor musun? Biraz daha kalabilsen keşke. Peki ısrarcı değilimdir bilirsin. Hoş çakal Luna. Beni unutma.
Sekizinci gün anlam veremediğim bir kuraklık yaşıyordu vücudum. Luna'dan başka kimse ziyaretime gelmemişti. Yalnızlıktan yorgun mu düşmüştüm acaba? Bütün gün düşünmekten başka yaptığım bir şey yoktu bu mezarlıkta. Aslında çok tuhaf yaşarken de böyleydi. Tanrım niçin bir şeyler değişmiyor. Öldüm ben. Ben mezarlıkta dolaşan bir hayaletim. Bir hayaletin hayatı bu kadar mı yani? İşte bunu söylediğim o an filmlerde olduğu gibi hani bunu söylediğim an sihirli kelimeleri kullanmış olmalıydım.
İkinci ay hilalin en yüksek vakti sabaha karşı verandada otururken korkularımdan sıkıldığımı anladım. Bu his öyle ani ve kuvvetli indi ki yüreğime artık yeni serüvenlerin ve onların kahramanlarının peşine düşmem gerektiğini biliyordum. Sevgili Luna keşke bu yolculuğumda bana eşlik edebilseydin. Seni en son mezarımın başında ağlarken gördüğümde beni gerçekten sevmiş olduğunu düşünmüştüm. Ne yazık ki kimi zaman şimdi olduğu gibi geçmiş unutulması gereken bir sevgili gibi. Ben de kim olduğumu mezarlıktan kurtulup bu vadiye geldiğim günü kimsesiz geçirdiğim haftaları toprağın tadını insan bedenimi unuttuğum gibi unutacağım. Burada harabe bir evin terasından önümde arkamda sağımda solumda uzanan ve sonsuzluğa doğru uzayan ufku unutulmuş kızılımsı vadiye bakarken ölümün bundan beter olacağını düşündüğüm günleri nasıl unuturum?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.