Azap ve Son

Gece düştüğünde parmak uçlarım karıncalanır
suçlu ararım
dans eden kötülükler gibi
eşsiz
denizin karanlığa gömüldüğü aynı saatler
peşinden sürüklenen aşkla beraber gelir
kar yağdığı zaman deniz üşür
karanlık beyazı döker
suçsuzsan rahat uyursun
elinden gelmeyeni yapmandan bahsediyorum
yabancıların gözlerine bakmaktan korkmadığın
aradığının ne olduğunu bilmediğin
hür kalpli halinden koptuğun andan
sadece seni düşünüyorum
yıldızlardan geceden köprülerden
durmadan yazmaktan bahsediyorum
yürüdüğümüz sokaklardan
hayatımızdaki başkalarından
saklanmadan konuşmak istiyorum seninle
hikayeler anlatmanı
kurtuluş yolu bulduğunda beni de yanına almanı
istemediğim ne varsa karşılığında bunları istiyorum
dua etmekten çok kötülüğü çağırıyorum
orada biliyorum biz varız
en iyisi aşktan öte her şeyin
pencereni açtığında içeri dolan yaz kokusu
misafirin değil başkası
gök ne zaman düşerse yalnız değil
sen ben parçaları geçmiş zaman kumu belki
eşelendikçe ya azap ya son



Beyaz Yüklü Gece ve İçimde Canavarlar

Hatırla ölmeyeceksin
öfkeyle can çekiştiğin geceyi
hakim olamayıp kendine
süründüğün kaldırımı
taşların seni ayıltan soğuğunu
hatırla ölmeyeceksin
pişmanlığını yeniden doğur
koynuna gir mutsuzluğun
kaç defa anne oldun
suçun bitmedi
iyi olmayacaksın
tanrı seni affeder mi
yüzsüzlüğün aynadaki
derin sessizlik ve beyaz gece
sorular hayatı yavaşlatmaz
arınmaya uğraşma
sen başkası olamazsın
yatağında kıvranan geceyi düşün
seni uykundan alıkoyan sesleri
kuyudan çektiğin küçük mutluluk damlalarını
toz pırıltılarıyla gölgelenen ay ışığını
tersine akan zaman gibi yaşamın
suçsuz bir yer hayali
hatırla ölmeyeceksin
bir yamaçtan kıvrılan yol bulacak seni
düşecek seni çevreleyen beyaz yüklü gece
aşkla damlayacak vakitsiz
bekle ölmeyeceksin
ırmaklar eşlik edecek masallarına
hızla akacaksın karanlık denizlere
korkuların düşlerine esir
ama bu başka bir hayat
susmayan şiirler
müzikle hançerlenmiş kalpler
ve yaseminler
bekle kar yağacak bu gece



Savaşçı Mesafe

Mesafeler kaderden daha güçlü
senin yüzünde gördüğüm hayalden
kanımı döktüğüm topraktan
bizden daha güçlü soğuk hava
nefesimi tıkayan sisten
sana ısrarsız sürüklenen duygularımdan
daha güçlü bir şeyler olmalı
dokunduğum zaman karanlığa
itiraf ettiğimde korkularımı
yalan kalmadığında
zaman çalındı bizden
vurdu yüzümüze hıncını sevgisizliğin
söyle ve bir yer bul
imkansız bu dokunuşlar
gör beni başka türlü çağır
mesafeler tenim kadar yakın
kaygıyla kesilen bir ağaç
köklerini ruhuma yeniden salınca
doğumun sancısından
hür bırakılmak gibi senin yanın
zamanda kaybolan bir şiir
son mısrası gelmemiş ilham
gece sesleri ve yabancılar
senden daha yakın mesafeler
üzülme sana yeniden seslenirim
zor değil savaşmak canım isterse
güneşten saklanmak bahaneler bulmak
kaybetmek aslını her şeyin
kusursuz adeta kavuşmak sana her gün

Gece Hikayesi - Uykunun İtirafları

Bu hapis bitmeden önce seni yeniden görmek istiyorum. Ne yazık ki acılar için tükenmeyen gece şu vakitler ateş gibi yakıyor ellerimi. Ben telaşı durduramıyorum. Dün taş duvarların arasından nehir kapısına kadar hızlı adımlarla yürüdüm. Dolunayın gecenin üstüne bıraktığı beyaz tül demir kapıların gücünü azaltır sanmıştım. Yanılgıların mağlubiyeti hesaplanacak bir şey olmamalı zaten.

İhanetin ağırlığını yüreğimde hissettiğim her gün yaşamak için bir nedenim vardı. Şimdi bu karanlık yolumu aydınlatan tek şey. Kederim iplerinden kurtulduğu vakit özgürlüğüm beni yine tutsak edecek.

Sona doğru yaklaştığımızı biliyorum. Gece boyunca karşında oturup başımdan geçenleri anlatmakta hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Saatler boyunca gözlerinde aşktan başka bir şeye rast gelmedim. Işıkların karanlığı kestiği bir sokak gibiydi gözlerimden ağzına doğru olan mesafe. Şimdi biri çıksa bu sokağa ve bağırsa yalnız değildik.

Bütün gece konuşur bütün gece kaçardım zihnimin zindanlarından ne fark eder? Ne de olsa kendine işkence etmendeki lüks buna senin son verebilmendir. Bu gerçek bana çok uzak. Senin gittiğin gün gibi uzak.

Gece Hikayesi - Sihirli İrade

Kum saatini devirdi. Gözlerindeki öfke yabancıydı. Onu daha önce görmediğim bir kıvranma haliyle bıraktım. Koşabildiğim kadar hızlı koştum. Trenin hareket etmesine çok az kalmıştı. Fikrim patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Koşarken korktum. Her an ölebilirdim sanki.
Gara geldiğimde soğuk yanaklarımı bıçak gibi kesmişti. Ruhumun yaralarını saklamakta bunca sene elinden gelenin en iyisini yapan bedenim artık eskisi kadar güçlü değil. Bu kimi zaman beni üzüyor. Zamanla kaybolur sandığım endişelerim yıprattı beni. Şimdi onlarla birlikte çıkacağım bu yolculukta önümde uzanan raylardan  ve uzun bir geceden başka kimsem yok.
İnsanın kendinden kaçmasının imkansız olduğu böyle bir dünyada geçmişin her geçen gün daha da kuvvetlenerek kendini hatırlatması intiharın çaresiz bıraktığı benliğimden ve insanlardan nefret etmeme neden oluyor. Bu gece yine hiç bitmeyecekmiş gibi nefes almakta güçlük çekiyorum. Biliyorum ki bir gün yeniden mutlu olma ihtimalim var. Bu umut ve avucumda sımsıkı tuttuğum bilet bunun bir kanıtı.
Kandırmaya devam ediyorum kendimi. Yüzüme değen ellerin gibi... gerçek değil söylediklerim. -farkına vardığında geç olacağını düşünme. zaman parçalandığında anlayacaksın bunları. insanlar eşin değil. sus artık!
Şimdi bunları düşünmeden uyumalıyım. Yollar anılarıma çıkmadan gözlerim geceye düşmeli. Umut etmekten yoruldum. Gitmek var aklımda sadece. -bileti yırtıp attım. Trenin çıkardığı ses ve cama çarpan gölgeler hüzünlenmeme neden oluyor. Neyi düşüneceğimi şaşırıyorum. Victor beni yeniden yaratabilir mi? Ölüp yeniden doğmak bu halimden daha sancılı olamaz. Bunu öğrenmemin bir yolu var. Bu korku hali, bilinmezlik, hayatımın en dikenli sahneleri, elimden gelmeyen iyilikler, gözlerimdeki karanlık ve içimdeki canavarlarla birlikte daha önce olmadığım kadar kararlıyım. Fikrimi değiştirmeden önce son bir yudum daha alıyorum. Bu sihirli irade birazdan başka bir dünyanın biletini bırakacak avuçlarıma. Bu kırık düşlerin eşliğinde gecenin üçüncü saatinde şahane fikirlerimin çöplüklerde uyuyor olması gibi sahici bir sonuçsuzlukla kendimi trenden atıyorum. Şimdi yeniden nefes alabilirim... paramparçayım.

Gece Hikayesi - Ölümden Korkan Hayalet

Bakın ne kadar haklı olduğunuz ortada beyler. Sevgili ve kırılgan hanımlar lütfen biraz da siz bahsedin olanlardan. Beni anlatın. Çekinmeyin lütfen. Kelimeleri seçerken zorlandığınızı görüyorum. Ne gereksiz bir çaba.
Kimse benim öldüğümü söyleyemiyor yüzüme. Peki buraya susarak mı geldik? Hayır. Birazdan yine başlayacak inlemeler. Beni görmüyor musunuz dostlarım? demek istediğim... siz insanlar beni görmüyor musunuz?
Yağmur biraz daha kuvvetlenince benim taşınma işlemim ivedi kazandı. Evet taşınıyorum bugün. Oldukça küçük bir daire. Kabul etmeliyim bundan daha kötüsü olmamıştı. Hatırlıyorum da geçen kışı geçirdiğim Madam Laroux nun çatı katı kimi zaman bundan daha sıkışık bir hal alabiliyordu. Fakat o zaman eşyalarım vardı yanımda. Şimdi sadece bir gölgeden ibaretim. Ağırlığım varlığını yalnızca bu alemde sürdürebilecek olan kemiklerim. Onlar da ölümüme sebep olan trafik kazasından sonra çok da işe yarar halde değil.
Mezarlıkları ölmeden önce de severdim. Hatta o vakitler daha çok severdim. Şimdi pek bir gizemi kalmadı. Buraya gelecekler için sürprizi bozmak istemem. Sadece bir süre sonra burada da her şeye alışıyor insan. İnsan mı dedim? Hala insan mı oluyorum ben? Sanırım sürprizler bitmedi.
Üçüncü gün doğduğunda başucumda biri daha vardı. Sevgili Luna hoş geldin. Biliyorum biraz zamansız ayrıldık. Seninle sonsuz bir aşk yaşayabilecekken sonsuzlukla ilgili farklı deneyimler yaşarken buldum kendimi. Yanında biri mi var? Bu hikaye böyle bir manzarayı resmedemeyecek kadar karanlık bir havada ilerliyordu oysa. Luna ağlama. Henüz her şey bitmedi. Her gün burada uyanmaya devam ediyorum. Yarın ne olacak bilmiyorum fakat hala yarından bahsedebiliyorum. Luna gidiyor musun? Biraz daha kalabilsen keşke. Peki ısrarcı değilimdir bilirsin. Hoş çakal Luna. Beni unutma.
Sekizinci gün anlam veremediğim bir kuraklık yaşıyordu vücudum. Luna'dan başka kimse ziyaretime gelmemişti. Yalnızlıktan yorgun mu düşmüştüm acaba? Bütün gün düşünmekten başka yaptığım bir şey yoktu bu mezarlıkta. Aslında çok tuhaf yaşarken de böyleydi. Tanrım niçin bir şeyler değişmiyor. Öldüm ben. Ben mezarlıkta dolaşan bir hayaletim. Bir hayaletin hayatı bu kadar mı yani? İşte bunu söylediğim o an filmlerde olduğu gibi hani bunu söylediğim an sihirli kelimeleri kullanmış olmalıydım.
İkinci ay hilalin en yüksek vakti sabaha karşı verandada otururken korkularımdan sıkıldığımı anladım. Bu his öyle ani ve kuvvetli indi ki yüreğime artık yeni serüvenlerin ve onların kahramanlarının peşine düşmem gerektiğini biliyordum. Sevgili Luna keşke bu yolculuğumda bana eşlik edebilseydin. Seni en son mezarımın başında ağlarken gördüğümde beni gerçekten sevmiş olduğunu düşünmüştüm. Ne yazık ki kimi zaman şimdi olduğu gibi geçmiş unutulması gereken bir sevgili gibi. Ben de kim olduğumu mezarlıktan kurtulup bu vadiye geldiğim günü kimsesiz geçirdiğim haftaları toprağın tadını insan bedenimi unuttuğum gibi unutacağım. Burada harabe bir evin terasından önümde arkamda sağımda solumda uzanan ve sonsuzluğa doğru uzayan ufku unutulmuş kızılımsı vadiye bakarken ölümün bundan beter olacağını düşündüğüm günleri nasıl unuturum?

Gece Hikayesi 5

Gece çöktü. Haydutlar köşe başlarındaki yerlerini aldılar. Fakir bir mısra şimdi bizi sokağa çağıran. Laflayan kuşlar için etraf oldukça kalabalık ve beton yığılı. Sokak lambalarını takip ediyorum. Düşünüyorum. Başka bir gezegende yaşasaydım yine aynı şeyi düşünürdüm. Ben değişemem çünkü. Bu yaratık her yerde nefes alabilir biliyorum.
Benden kaçıyorlar. Halbuki ben onları öldürüyorum. Bu şehirde artık yaşanmıyor. Bu şehirden başka yer yok. Bir daha dünyaya gelsem yine aynı nemli ve karanlık duvar kenarlarında bulurdum kendimi. Söylüyorum size geriye sadece korku kalmışsa korkulacak bir şey yok demektir.
Elimdeki eski eldivenleri çıkarıp ellerimi havaya doğru kaldırıyorum. Yağmur damlaları olması gerektiğinden biraz farklı. Etimi yakıyor. Biraz daha hızlanıyorum. Sonra yine aynı sesleri duyuyorum. Asfaltı tırnaklarımla kazıyıp yerin altına saklanma hissi veren o sesleri duyuyorum. Buna katlanamıyorum.
Sessizlik geri geldiğinde artık sokaklar bomboş. Sadece gölge adamlar ve suçlar adımlıyor bu şehri. Lütfen Sagen lütfen geri dön. Fakat bu imkansız biliyorum çünkü tüm kötülüğüyle bu şehir artık geri kalanların sehri. Yine de bazı günler seni çağırıyorum. Başka kimse yok halbuki...

Gece Hikayesi 4

Soluk alıp verirken kışın yorgun yaprakları yerden toplanmayı bekliyordu. Ölü şehirler şarkılarını mırıldanıyordu canlıların kulağına geceleri. Zaman hiç olmadığı kadar yavaş akıyordu uzun yolların eşliğinde. Ezbere bilinen şiirler isimleri ilk defa gün yüzüne çıkmış şairlerini teselli ediyordu. Böyle bir gece soluk alıp verirken kimsesizler masadan kalkıp gittiler. Yalnızlığıyla bir kadın sandalyesini biraz öteye çekti. Eteklerini düzeltti. Beyaz elleri siyah saçlarında dolaştı. Kadın kalkıp gitmek istedi. Onu yaralayan kuvvetli bir geçmiş sırtında taşıdığı hazineleri gösterdi. Kal der gibiydi. Birazdan kar yağacak ve ellerin gibi beyaz olacak mavi şehir. Kal sevgili kadın kal ve biraz daha dans et. İçindeki müzik ve ben bu gece sana eşlik edeceğiz. Kahverengi gölgeler rutubetten çürümüş duvarlara sürtünürken asıl kalabalığın bu gölgeler olduğunu düşündü kadın. Cahil gençliğim iradesiz sevgi anlayışım ve boşa geçmiş hayatım beni biraz daha oyalar diye kalmaya karar verdi. Sandalyesini masaya yaklaştırdı. Kısa süreli bu rahatlamanın ardından masaya gelen adam önüne bir tas çorba bıraktı. Şöminenin ve çorbanın sıcaklığını yanaklarında hissederken içindeki hiç bitmeyen uzun kışı düşündü. Bundan bir sene önce yaşadığı hayatı ve her sabah uyandığında duyduğu piyano sesini anımsadı. Zihni onu anılarıyla kırbaçlayan bir zorbadan farksızdı. Zengin bir hayatın duygusal fakirliğe dönüştüğü son bir sene uzun boynuna geçirdiği ipek eşarbındaki kirden kendini ele vermiyordu belki ama içtiği çorbanın sıcaklığı boğazından yalnızlığıyla geçiyor ve yakıyordu onu. Taş duvarların arasında öylece oturdu. Başını masadan kaldırmadan sadece duvardaki gölgelere bakarak boşa geçirdiği hayatını ve kaybettiklerini düşündü. Kar yağmaya başlamıştı çoktan. Han kapısının yanında duran pencerenin ardında dışarıda karların üzerinde başka bir gölge daha belirdi. Gecenin ikinci saatinde bir tane daha. Zaman ilerledikçe gölgeler kalabalıklaştı. İçerisiyle dışarısı arasında bir araf olmalıydı. Kadın kapıdan adımını attı. Arafın kalabalığı yalnızlıkla başladı.

Beyaz Gece

Gece uzuyor
gözlerim mi kalbim mi sabrım mı zorluyor
kışın dönüşü olmayan yolculuğunu
yasak vakitler güneşin boynuna bir urgan geçiriyor
zorbalar söndürüyorlar ateşleri
beyaz gece uzanıyor tek başına
yaseminler arasında

Sessiz Gece

Hatırlayabildiğim kadar doğuyor sabah
henüz neyin çalındığını bilmiyorum hayatımdan
attığı adımları bizden saklıyor zaman
sanki yanımızdan hiç ayrılmamış gibi sıcacık kalkıp gittiği yer
bu keder kimi zaman bir ayrılık hediyesi
kimi zaman doğuştan bahşedilmiş bir yetenek
kalabalıklardan uzakta olup zamanla dalaşmak
yorucu bir hazineyi herkesten saklamak
gece ne güzel sessiz
kendinden gelmişken kendine gelmek
soldurur hatırladıklarınla kalbini
susmayan her şeye rağmen bu gece sessiz
buna zaman yetmiyor

Doğum

Kaybolduğum zaman şarkı söylüyorum
beyaz gün siyaha boyandığında
sesim çıkıyor kalbimden
susmaya kıyamıyorum sana olan sevgimi

Kadar

Güzel anlar var. insanın duygularından kaçmasının anlamsız olduğunu anladığı anlar gibi. gerçek olandan zevk aldığı anlar gibi. heyecan duyabildiği kadar var insan. korkularını yanına alabilme cesaretini gösterebildiği kadar. sevebildiği kadar. nefretini gösterdiğinde var. iyi bir insan olmadığını kanıtlayana kadar. zamanla var. zamanı var. kanadığında ve nemli bir hayat onu sardığında var insan. belki bugün üzülüyor ama sonra her şey anlatabildiği kadar var. 
Düşünebildiğim kadarım zannederdim fakat şimdi aklımın bana zarar olduğunu biliyorum. hissedebiliyorum hala. bu kadarı her şeye yetiyor.

Zaman

Koşuyorum, koşuyorum, koşuyorum
artık çimlerin olmadığı yerlerde
sadece kendinden kaçmanın meşru olduğu yine en çok bu yüzden deliremediğim zamanlarda
toz bir şehrin taşlarına takılarak
birlikte olduğumuz yerleri bulamıyorum zihnimde bile

Uyku

Örneklerle açıklayamazsın. Ölüm değişmez. Kimi kaybettiysen onun dışında herkesin sesi kalır. Her şeyin sesi kalır o an. Buna rağmen en zoru hala hatırlamaya çalışmak sesleri. Uyku sesi silah sesine sarılır bir süre sonra. Unutkanlık başlar.

Defa

Yazdıklarımın bir anlamı yok
renklerin solduğu gün gibi terkedilmiş
bir daha asla böyle yalnız hissedemezsin
çünkü yalnızlık da sadece bir defa bırakır tüm kasvetini vücuduna
sonra alışırsın

Radde

Pişmanlıkla dolu sular taştı
kapıma gelen dilenci gözlerini bıraktı
kim daha sarhoş
yalpalayan ağızlar
akşamın süsleri
göğsümde inleyen güneş

öldü kalabalıklar
sesler yükseldi
kuşlar dallara bıraktı kanatlarını
şarkılar siyah

dua eden balıklar
sırtı sıvazlanan avcılar
sevdalar ve ağıtlar
kimsesiz evler
toprak altında

Gece Hikayeleri 3

Av zamanı kışın yorucu taraflarını düşünmez insan. Av onun için karanlık gecenin yaktığı bir ateş gibidir. Gücün ve öfkenin tek bir noktada buluştuğu o an kaybettiğin her şeyi avınla birlikte yeniden kazanırsın. Köyün erkekleri perçinlenmiş körlüklerini buraya getirir ve alacaklılardan kurtulmanın verdiği rahatlıkla karın üzerinde çırılçıplak yatarlardı bir süre. Farkına varılmayan çılgınlıklardan ilki böyle bir gecede başlamıştı.
Erdon, Renag, Seyub artık karın derilerini yakmaya başladığı an kalkıp giyindiler. Isınmak için biraz şarap akıttılar minik taslara. Konakladığımız yerin hemen yakınında küçük bir mağara vardı. Köyün çocukları ekin zamanları tarladan aşırdıklarını buraya getirir pazarcılık oynarlardı. Diğerleri şaraplarını içerken mağaranın bulunduğu taraftan sesler işittim. Sesler inleme gibi geliyordu. Kalktım ve o tarafa doğru yürümeye başladım. Yaz olsaydı gürbüz çalılardan yürümem zor olurdu fakat bu sefer kışın ağırlığı altında ezilen dallar yolumu yakın kıldı.
Mağaranın önüne geldiğimde turuncu bir ışık yaladı yüzümü. Uzaktaydım ama sıcaklığını hissedebiliyordum. Biraz daha yaklaştığımda gördüklerim karşısında ayakta duramadım. Dizlerimin üstüne yığıldım.

Gece Hikayeleri 2

Biraz içmek için tuta çıkarıyorum. Ekşi tadı susuzluğumu gidermiyor. Sakin bir gece katrelenmiş toprağın üzerinde yatarken gözlerimi halini artık değiştirmeyen sandal şeklindeki aya bakarak kapatıyorum. Bu belki onu son görüşüm...
Sıcak... İçme suyu yok. Mar'dan gelen tuta var sadece. Sirkenin içine at pisliği karıştırılmış gibi kokusu ama yola devam etmemiz için katlanmak zorundayız.
Bir daha göremeyeceğimiz ulu göğün altında hayatlarımızı geri kazanmak için yollardayız. Vahşi hayvanları avlamaya gittiğimiz günleri, yeşil ormanları, pınarları, geceyi ve gündüzü özlüyorum. Nepra'yı düşünüyorum böyle zamanlarda. Ekmek yaptığı odayı ve kokusunu özlüyorum. Lambar'ın başlattığı bu savaş dünyayı sırtımızdan kaydırdı.Şimdi tek yükümüz hayatlarımız.
- Vandor! Uyan! Chates'ler burada. Kemiklerim toprağa mühürlenmiş gibi bir acıyla uyanıyorum.
- Chates ve adamları Zada yakınlarında biraz içme suyu bulmuşlar. Bu sayede iki gün daha dinlenmeden yol alabiliriz. Ledan'ın sanki başka çaremiz varmış gibi konuşmasına öfkeleniyorum.
Tekrar yola koyulacakken atların huzursuz hali dikkatimi çekiyor. Gün daha önce olmadığı kadar sessiz.
Mavi ışık huzmeleri gözlerimizi yoruyor. Karşımızda beliren tepeler net ve iniltili. Sanki biraz sonra ağızları belirecek ve çığlık atmaya başlayacaklarmış gibi duruyorlar.
Ketan'a yaptığımız bir yolculuğu anımsıyorum. O kış her gece ocağımız yanardı. Bolluk dolu bir kıştı. Yine de avlanmak için Ketan'a giderdik.

Talvi

il pleut et il fait froid mais mon coeur a besoin d'hiver

Gece Hikayeleri - giriş 1

... Su kemerlerini geçiyoruz. Az ilerde bizi bekleyen kafile ağaçları ateşe veriyor. Soysuz bir soylu çekiyor başı. Kimseye emir vermeden tatmak istiyor bu zevki. Ellerinin yarattığı kötülük onu tüm çocukluğuyla kucaklıyor.
- İşte oradalar!
Sesi dumanı ve çıtırtıları yararak kulaklarıma ulaşıyor. Kan kokusu ve is burnumu yakıyor.
- Geç kaldınız.
- Dün gece ormanda dinlendik. Bazılarımız at süremeyecek kadar yorgundu.
Konuşurken gözlerine yansıyan alevleri içimde hissediyordum.
- Geçin şöyle. Birazdan yola koyulacağız. Lambar dün gece buradaydı. İzlerini yok etmezsek diğerleri de gelecektir.
Lambar...  Parçalanmış sırtındaki yara asla kapanmayacak. Akıttığı hastalıklı sarı kan toprağı öldürdü. Şimdi ondan uzağa gitmeliyiz.
- Zaman kaybetmeyelim. Burada işimiz bitti.
Sabahın ilk ışıklarıyla atları sürmeye başladık. Defne ağaçlarının arasından Gurempa dağlarının eteklerine kadar geldiğimizde dinlenmek için durduk. Gece sıcaklığıyla boğuyordu.

Karanlık

Akşam, kavga, felç geçiren ışıklar
sarı çimenler, kırmızı başaklar
cinayetler
mektuplar, sevgililer
rüyalar, uykular
sözler, insanlar
yeminler, aşklar
çamuru yıkayan yağmur
göğün karanlığını aralayan ay
cinayetler yine
dünya ve zalimler


Kavgalı yerler

Sessiz bir ağaç altında
bir damla kırmızıyla
solgun uzanışın
çimlerin hışırtısı
sessizliğini bu gece
belki dansa kaldırır

sabah olmayacak olmasın
hep geceyi yaşamak
yine de özlemek geceyi
sevmek gibi
dolaşmaya çıkan kuşlar
çimlere çarpıyor
hışırtılar bu gece
göğü yerle bir ediyor

uzakta her şey
kırıldığım anlar gibi
soluğumda, ağzımda
acım etime batıyor
her defa

bu gece
yine çok kavgalı
yerlerden yazıyorum
içim biraz dertli
yüzüm biraz kanlı

fakat sana hep iyi geceler


Ben de atmosferden düşerim

Karanlık yüzler ve beyaz geceler
sonra bir daha olmadı
şairin de dediği gibi 'atmosferin ortasında düşündüm'
uzak gibi değildi
yakından göremedim
içimi
sahi aynı gökyüzü mü
karartan gözlerimi
hiç bitmeyen bir sıkıntı
içim, şehrim

yolumu temizledim, odamı, saçlarımı
sonra bir daha olmadı
gülmedim
zaten atmosferin ortasına düşmüşüm
düşünmek işim değil
düşmeliyim dünyaya
paramparça

yok gibi değildi
beni bilemedim
başka bir zaman mı
birleştirecek ellerimizi
hiç bitmeyen bir ömür
sensiz, yalnız

Yanan yaralar

Hiçlikle gelen sessizlik senden kalan boşluğu dolduruyor
ayakta durmak zor
kuşların sesine kulak vermek
uyumak ve uyanmak zor böyle günlerde
sessizlik öldürmüyor
keşke bıçakla soğusa
biri gelip ağlasa yanan yaralarıma

Şimdi her şey sessiz içimde

Geldiğinde anlamalıydım
yağmur sokakları ıslattığında
arabaların alarmları çaldığında
sokak lambaları son sarı ışıklarıyla dimdik ayaktayken
henüz sabaha teslim olmamışken
anlamalıydım

Sen de beni anla ne olur
yanlışlarım öyle çok ki
yetişemiyorum
güneş çoktan yükselmiş oluyor geldiğimde

Her yer sanki kalabalığın elinde
kolay nefesler, alışlar, verişler

Anlamak çok güç neden geç kaldık bu kadar
heveslerim kayboldu
senin sesin
birbirimiz yerine zamana sarıldık
başka heyecanlar peşinde

şimdi içimde
her şey
herkes

sessiz


Zaman Düğümü

Sözlerin ve saatlerin yerleri değişince gelir amansız insanlar
ve sanılır en unutulmazları yazıldı tam zamanında bir yerlerde
yanlış anlaşıldı
anlaşılıyor
düğümler attık hayatımıza
çözemeyeceğimiz

Sonsuz Bekleyiş

Her gece başka birinin sesiyle değişiyordu sesim
artık kendimi kaybettiğim bir gürültünün içinde
neye iyi gelirdi düşlemek
bir kesiği derman bilmek
sonsuz bekleyiş
adı üstünde
bitmeyecek

Sakin

Yalnızlık ikimiz için de iyi değil
savaşlardan sonra
Gözyaşlarının döküldüğü denizler bizi boğmadan
susarak yürüyemeyiz birbirimize

Kalpten bir ev yaparsın kendine
boşluğuyla sevinçlerinin
Seni daha çok seveceğime söz veremem
çünkü sözler kendiliğinden olan şeyler değildir, bazen...

Sen zaten benimle doğan bana dönüşen
sana doğan ve seninle ölen ben
Kimine göre bu dünyada gerçek sevgi yoktur
yağmur damlalarına dönüşen insanlar da

Ben içimdeki sıcak ürpertinin nedenini biliyorum
bu yüzden herkesten daha yalnızım
ve seninleyim


Zaman boşluğu

Seninle birlikte sanki daha önceden varmışız gibi
Herkesle tükenen bizle nefes alan bir son
Neden zamanın dışında bir hikayeyle ve yıldızlarla ilgili bu hayat
Sonsuz bir dünya mümkün değilken hiçbir şeye sınır çizemiyorum
Yok oluyorum bir saatin içinde
Seni bulamayacağımı düşünerek

Henüzenvil

Işıklar mavi sarı -// Sabahlar // nefret ettiklerimiz // güçlü kelimeler //- Benziyoruz // Tanışmıyoruz // Durup bakıyorsun -// Olmayacaklar // zayıf // umutlar // güçlü //- Nasıl olursa // Çoğu zaman // Düşünmüyorum // Dinlemiyorum -// İnsanlık // çok uzak // birbirlerine' // çok uzaklar //- Maharet ardında // sıcağın boğazından akması gibi --// daha çok // acı //--
Mucizelere inanan insanların olağanüstü karanlıkları olur // henüz karanlık değil -

Yarım

Zamanla yıldızlara doğru sürüklenen bir yalnızlığın içine düşüyorum
mutluluğu nasıl öylece terkedilmiş buluyor insanlar
bir yalanın ışığı mı kamaştırıyor gözlerimi
yoksa yalanlarıyla mı avunuyor diğerleri
kimin gerçeğiyle uyanacaksın uykundan
ruhunun asırlar boyu aç dirilişi
seni yine yenecek mi
farketmeden serin bir havada
ellerini kim bırakacak
zor akşamlardan zor günlere
usanmadan uyanacak mıyız

Şans

Zaman kaybetmedim. Her şey daha iyi olabilirdi' ile alakası yok. Pişmanım. Ne için olduğunu bilmeden. Hissettiğim tek şey bu. Zamanla parçalara ayırdığım, tamamladığım ve ilk kez anladığım gerçek bu. Yoluna koyamadığım işler ve düşüncelerle elimde kalan azıcık şey yada çoğu şey ile birlikte bu. İnsanları sevmiyorum. Onlarla aram hiç iyi olmadı. Umarım bir sonraki hayatımda duvar olarak inşa edilirim yaratılanlar tarafından. Şanslıysam elbette. Şanssız olduğum zamanlardaki gibi.

Dönme

İçimde dolaşan kanın sıcaklığı kadar yakın ve uzak hatıralar
öyle bazen etini bile unutuyor insan
terkedilmek ne zormuş gidememek neden diyememek
yanılgıları geri veremiyor insan
yalnızken ve suçluyken daha kolay

Dağınık cümleler

Bilimin sonsuzluk içinde yaklaşamayacağı başka bir trans hali
Sevmenin mümkün olmadığı fakat herkesin ona ihtiyaç duyduğu bir zaman dilimi
Dünyanın zalimce davrandığı, hayatların neredeyse tamamının yok olup gittiği bir kent
Kendine muhtaç olduğun fakat içten içe başka biri olmayı istediğin bir serüven bu
Okyanusun ortasında rotası olmayan karanlık bir gemi seyir halinde
Rüzgarın olmadığı böyle bir gecede gözlerine değen tek şey nefesin

Pembe gökyüzü

Pembe bir gökyüzünün altında kendini güllerin istilasından az evvel kurtarmış bir kadın gecenin karanlığına kan sürüyordu. Biraz daha yorgun olabilirdi belli ki savaşı tarafınaydı. Gücünü bir derede yıkamıştı. Denize ulaşamayan bir kir yığınıydı içi. Solmuş ve hançerlenmiş gözleri her gün ve gece aynı düşü görmekten yorgun düşmüştü. Zavallı bir müzik çalıyordu kaldırımda ilerlerken parmak uçları. Yanından geçenler ve hayatındaki kimse duymuyordu o müziği. Birazdan ölecek ve kimseye şikayet etmeyecekti. Yalnız kadın pembe bir gökyüzünün altında bütün renklerden vazgeçmeye gidiyordu daha başka renkler için.

Bitmeyen yaz

Sokaklarda yalnız başıma
uzayan yollar değil ömür boyunca
sessiz
ve tersine tozu dumana katmış bir ayrılışla
bitmeyen bir yaz gibi içimde geceler günler

Şahane şeyler

Büyük ve mutlu bir dünya olamazdı
başka başka renkler
çöl tatilleri
korku hikayeleri
ve en muhtaç dürtülerin sebep olduğu diğer bütün gereksiz ama şahane şeyler de
olamazdı yüzün ellerin
bir ayna karşısında
sonunda yine kendine dönen makara
ve sözleri seyrelmiş ipler üzerine
olamazdı yalnızlık
gözlerinin seni her defasında yanıltmış olduğu gerçeği
bir nevi yoksunluk
boş yüzler
anlamsız yükler
olamazdı böyle bir kader
sensin yaşadıklarının sebebi

Şu an

Öyle bir an işte
isimleri unutacak kadar
kabul ettiğin an
yüklerini indirdiğin
öfkeyle fırlattığın taşların kafana geri döndüğü an
batırdığın gemilerden denizin çekildiği an
çıplak olduğun o an
ne için ağladığını unuttuğun an
sevmiş olduğunu anladığın
hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığı an
şu an

Güneş'e

Saf ve temiz bir yıldızın ağırlığında ezilmeni istiyorum
bulutların yalnızca senin üstüne ağlamasını
canımı yaktığın günden ikimizden birinin sonuna kadar gecenin seni her gün aldatmasını
ışığının sönmesini, soğumanı, seni sen yapan ne varsa kaybetmeni istiyorum. Benim gibi.

Dünyadaki her şeyin susmasını, dünyadaki her şeyle birlikte susmayı istiyorum
acı çekerken bile kafamı toplayamıyorum
terkedilmiş bir yalnızlık bu biraz
istememiştim kimse gitsin

En acı günün yıllar sonra hatırındaki görüntüsünü seçtirmezken sana göğsüne gelip öyle bir ağırlık koyar ki hayatta güzel olan ne varsa hepsini yok etmek istersin
Şimdi seni değil acıyı hatırlıyorum

Zevksiz bir damağın içine yerleşen tümörden daha elverişli olamazdın
O gece korkularınla ve inancımı bir daha hatırlayamayacağım anılarımla gittin

Olduğundan öteye gidemeyecektin
biliyordum

Geç saat

Seni her halinle seven bir yaratığın farkına varmamış olman senin için bütün akşamları hiç yapar. Kaderin ve bir gün mutlakaların uğurlamaları seni aksine rüzgarla dağıtır. Toz ve bir bulut şeklini tamamen değiştirdiğinde ölmek istediğin insana dönüşürsün. Bütünlüğün seni paramparça ederken hayalini kurduğun düş olmaktan çok geç kalınmış bir gerçeklik olur ve artık saatin bir kıymeti yoktur hastalanmış düşüncelerinde.

Yerden yere

Kırmaya çalışıyorum kalbimi
o kadar hızlı fırlatıyorum ki yere katmanlarına ayrılmış renkli bir fotokopiden çok daha fazlasını görüyorum şimdi bakınca içine çökmüş ziftin tepesinden
Kırmaya çalışıyorum göğsümden yukarısına zikretmiş tüm insanların kinini
Tutup uzaya fırlatıyorum gözlerimi o son bakışlar parçalansın diye
yerden yere
gökyüzünden senin yüzünden
belki hiçbir yere çarpmadan
hiç var olmamış gibi yada yok olmuyor işte
tek parça hala

Biz yalnız olmayalım

İçimden taşan bir dünya kelime var ama içimdekileri anlatacak bir kelime yok
Bu belki sonra unutulur ama asla öylesine olmaz, biliyorum, biliyorsun
Bir mutsuz ok bir mutsuz yayı geriyor
Mutsuzluğumun on ikisindeyim. Doruğundayım hayatın
Daha iyi günleri de oldu mahvımın. Fakat şimdi doruğundayım
Tam tersini anlatmaya çalışmıyorum. Sadece bu soğukluk daha yüksekte hissettiriyor
Bir şey değişmeyecek
Dalların kımıldayacak yaprağı yok. Yüzün olmasa çarpacak yeri yok rüzgarın
Yıldızlar yalnız değil, su yalnız değil, dünya yalnızken hiçbir şey yalnız değil.
Tam tersini anlatmaya çalışmıyorum. Çünkü bu zorbalık ikimize de yeter
Biz yalnız olmayalım

Les louches

Cette ville s'est éparpaillée sur moi
Les arbres abandonnent leur patrie sans se renverser
Ne pas pousser! Je tombe de mon péché