Av zamanı kışın yorucu taraflarını düşünmez insan. Av onun için karanlık gecenin yaktığı bir ateş gibidir. Gücün ve öfkenin tek bir noktada buluştuğu o an kaybettiğin her şeyi avınla birlikte yeniden kazanırsın. Köyün erkekleri perçinlenmiş körlüklerini buraya getirir ve alacaklılardan kurtulmanın verdiği rahatlıkla karın üzerinde çırılçıplak yatarlardı bir süre. Farkına varılmayan çılgınlıklardan ilki böyle bir gecede başlamıştı.
Erdon, Renag, Seyub artık karın derilerini yakmaya başladığı an kalkıp giyindiler. Isınmak için biraz şarap akıttılar minik taslara. Konakladığımız yerin hemen yakınında küçük bir mağara vardı. Köyün çocukları ekin zamanları tarladan aşırdıklarını buraya getirir pazarcılık oynarlardı. Diğerleri şaraplarını içerken mağaranın bulunduğu taraftan sesler işittim. Sesler inleme gibi geliyordu. Kalktım ve o tarafa doğru yürümeye başladım. Yaz olsaydı gürbüz çalılardan yürümem zor olurdu fakat bu sefer kışın ağırlığı altında ezilen dallar yolumu yakın kıldı.
Mağaranın önüne geldiğimde turuncu bir ışık yaladı yüzümü. Uzaktaydım ama sıcaklığını hissedebiliyordum. Biraz daha yaklaştığımda gördüklerim karşısında ayakta duramadım. Dizlerimin üstüne yığıldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.