Biraz içmek için tuta çıkarıyorum. Ekşi tadı susuzluğumu gidermiyor. Sakin bir gece katrelenmiş toprağın üzerinde yatarken gözlerimi halini artık değiştirmeyen sandal şeklindeki aya bakarak kapatıyorum. Bu belki onu son görüşüm...
Sıcak... İçme suyu yok. Mar'dan gelen tuta var sadece. Sirkenin içine at pisliği karıştırılmış gibi kokusu ama yola devam etmemiz için katlanmak zorundayız.
Bir daha göremeyeceğimiz ulu göğün altında hayatlarımızı geri kazanmak için yollardayız. Vahşi hayvanları avlamaya gittiğimiz günleri, yeşil ormanları, pınarları, geceyi ve gündüzü özlüyorum. Nepra'yı düşünüyorum böyle zamanlarda. Ekmek yaptığı odayı ve kokusunu özlüyorum. Lambar'ın başlattığı bu savaş dünyayı sırtımızdan kaydırdı.Şimdi tek yükümüz hayatlarımız.
- Vandor! Uyan! Chates'ler burada. Kemiklerim toprağa mühürlenmiş gibi bir acıyla uyanıyorum.
- Chates ve adamları Zada yakınlarında biraz içme suyu bulmuşlar. Bu sayede iki gün daha dinlenmeden yol alabiliriz. Ledan'ın sanki başka çaremiz varmış gibi konuşmasına öfkeleniyorum.
Tekrar yola koyulacakken atların huzursuz hali dikkatimi çekiyor. Gün daha önce olmadığı kadar sessiz.
Mavi ışık huzmeleri gözlerimizi yoruyor. Karşımızda beliren tepeler net ve iniltili. Sanki biraz sonra ağızları belirecek ve çığlık atmaya başlayacaklarmış gibi duruyorlar.
Ketan'a yaptığımız bir yolculuğu anımsıyorum. O kış her gece ocağımız yanardı. Bolluk dolu bir kıştı. Yine de avlanmak için Ketan'a giderdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.