Elif

Sen hiçbir zaman tatmin olmazsın, diye yakındı Monica
Tam da bu yüzden bana hayransın ya, dedim gülümseyerek

Paulo Coelho

Vahşi Kadın ve Küçük Kapatma

Gerçekten de sevgilim, aşırı, acımasızca yoruyorsunuz beni; iç çekişinizi gören de başak devşiren altmışlık bir kadından, meyhane kapılarında ekmek artıkları toplayan yaşlı bir dilenci kadından daha çok acı çektiğinizi sanır

Baudelaire


Özür dilerim

Kendim olduğum için özür dilerim
kendin olduğun için özür dile

Durup dururken

Seni sevmek beni sigarasız bırakabilirdi 
derdim seni sevmek değilse de ben seni çok severdim
durup dururken seni anlatmıyor muyum

Bana ait eşyalar

Beni hatırlatan eşyalara bakarken aynı üzgün suratı bir başkası görebilecek miydi acaba? 
Çünkü o an anladım ki biz, buna daha fazla dayanamayacaktık.

bazen heyecanlanıyorum.

Stateless - Bloodstream


Bizi geç

Boynumdan aşağısını ağlama hissi kaplıyor
o sırada başım yana yaslanmış ve...

Sana paramı harcardım
seni kaybederdim
sabah kaybettiğim gecenin birer birer sönen ışıkları gibi
susardım, konuşurdum, çekip gidememenin verdiği o saplantılı küçülmüşlüğü yaşardım

zorunlu bir anlaşma olsaydık

bizden bir halt olmaz

İlhan Berk;

Bu dünya kadar eski bir şey yok. Gök sayrılı. Güneş sıradan.
Ağaçlar acemi. Her sabah devesiyle işe gidiyor bir bedevi. Her akşam kuşunu dolaştırıyor iki çinli.

Bir yinelemedir dünya. Bin yıl sonrayı görüyor bir ağaç. Bin yıl sonrayı bir dinazor. Gazali, kendini 7′ye benzetirdi. Homeros, her sabah yürürdü.

Göz için yeni bir şey yok.
Korkunçluk bunda.

Zaman benim tarlamdır mı diyordu Goethe? Bilmek istemi­yorum. Oturduğu yerden Montevideo’yu görüyor bir ev. Sandal­ye kentsoylu. Pencere feodal. Su belleksiz çıktı. Tin yalnız. Ben çocukken ırmak olmak istedim. Irmaklar hep çağırdı beni. Dü­şünmek istemiyorum. Dünya benim yerime düşünüyor.

Söz öldü.
Tunç: Monarşik.
Demir: Demokratik.
Bir akşam durup dururken dünyanın yaşlandığını gördüm.
Görmek yordu beni.


Ev

Alevler içinde ev
bahçede son otlar yanıyor
haber veren bir sevda var, 
ölü
şimdi söyle yansak ne olur

Eyvallah

Ben bir daha seni aramam, mesaj falan da atmam. Her virgül noktaya gider, son tren de gitti az önce. Ben öleyim bu gece, yarın uyanıp dirileyim tekrar. Trenler gene var olsun, ama sen olma mesela. Bende en azından. Kalbini kırdığım olmuştur, böyleyim, daha iyisi elimden gelmediği için. Hem antalyada trenler yok, boşver. Mutlu ol olabildiğince, pişman değilim. Kuru otlar boyu selam ederim. Hadi eyvallah.

Nazlı Vural - Uzun Geceler

Acıma bana

Neden bu kadar kişiselleştirdiğini anlayamadığım
aynı! aynı! 
hep bir aynısı
(aynı yalnız ve özgür kalmış bedenler.
özgürlüğünün yalnızlığı ihlal edildi
suçlu hala bulunamadı)

Bir din var
soysuzca kavga ediyor akşamları benimle

Yeni geldim 
Evet, yeni geldim
Görmüyor musun düpedüz yeni geldim
(Ah! Niye geldin?...)

Utançla seviyorum. 
Utançla aşık olamıyorum. 
Utancımdan karşında tüm çıplaklığım ve susmuş tüm sel arsızı çöller

Biraz daha anlatırsam korkarım bana acıyacaksın
sonra bir daha

Iyeoka - Simply Falling

Benim için ölür müsün

Elbette birbirimizi seviyoruz ama birbirimiz için ölmüyoruz
bu da bizi vazgeçilir yapıyor

Aşk var

Ayağa düştük
kimsenin bedelini ödeyemeyeceği kadar derin bir yere
şimdi sana da bir şişe açıyorum
çünkü buralarda şaraplar
kırmızıdan ucuz

Olcay

Biz kafası karışık insanlarız Yusuf.


Hatıra

Dün sabahtan beri ulaşamadıklarım var
neden sana soramadıklarım var
çıkıp geldi hatıralar
az evvel kovdum

One Bedroom Apartment

clann zu - one bedroom apartment

A man sits naked in the middle of the floor of a one bedroom apartment in New York City
and no one knows he's there and no one's left to care whether or not the next drop comes out
And the blood would be warm and the blood would hug him just like she used to
before she left him in this fucking mess where only one sentence repeats itself and this is it:
It says, "I will never love again"

1 YIL

1 yıl.
365 gün 6 saat.
üç yüz altmış beş gün altı saat

Gökhan Türkmen - Büyük İnsan

Gidemeyenlere

Seni uğurladığım şehirlerin hikayeleri vardı
sen gittikten sonra hikayelerini yitiren şehirler 
bu denli mühim olamaz varlığın
çünkü hala çok değerli hikayeler

Çok konuştuğunu farzedelim
hatta öyle bile olabilir 
(ne güldüm, hayır gerçekten gülebilirdik alay etmiyorum)
her ne ise işte böyle bir hikayesizlik
gidişine dair

Kalmak başlangıçlarıdır bizlerin
gitmekle hiçbir şeyi yeniden yazamazsın

Pilli Bebek - Kedi

Gürültüsüzlükten öleceğiz

Sana yazamadıklarım var
......................................................
......................................................
......................................................
......................................................
......................................................
yine çok konuştum

Daha

İnsan daha mutsuz olabilir
daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz.
daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz.
daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz.
daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz.
daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz. daha mutsuz.
sonra bir kaç defa daha olabilir bu

Beklemek

Yağmur yağmalı
zaman
akşamüstü
insanlar kendilerini ararlarken yollarda, bize çok bulaşmazlar diye düşünüyorum
o yüzden bu saatler, karşılaşmalar için çok güzel
sokaklar seni ezbere bilebilir
ben ezberlemeye çalışırım sokakları
aramızda sorunlar yaşanabilir
kim neye karşı çıkmış
kim hangi adamı yerden yere vurmuş
kim hangi kadının aşığı olmuş
umrumda değil ıslakken orada, o anda sokaklar
seni getirme ihtimali olan her sokak başına, bir mavi tekel işareti çaktım
muhakkak sigaramız bitecek almaya gideceğiz
heyecanı örtbas etmeye birebir: 
bir shot atıyorum
hala soğuk
hala çok güzel beklemek
kıpır kıpır oluyor içim
üşüyoruz

calexico - when only the ashes are left

Toplasan roman eder katil etmez

Kilometrelerce konuşuyordu
aşktan laflar ediyordu ve benim canım fena halde sıkılıyordu
içecek bir şeyler lazımdı acilinden

Neden

Şimdi neden böyle oldu
durup düşüneceğimi sanıyorsan yanılıyorsun
Placebo - Sleeping with ghosts

ıt's ok.

gökyüzü için: dry your eyes

İsim yok

hayır, 
hiçbir şey beni senin kirliliğin kadar temiz kılamazdı

Biliyorum

Sana iyi gelecek şeyler, bana kötü gelecek
çünkü ben sevdiğim zaman çirkinleşiyorum

Ah Muhsin Ünlü;

BİR BANKA OTURUP BİLİNCİMİ EŞİK OLMAYAN PARÇALARA BÖLÜYORUM. 
VERESİYE SATAN (sağdan girer): Peki ağaçlar neden çekip gitmezler o zaman?
PEŞİN SATAN (kendi kendine söyler gibi): Çünkü hakikat gayetle ağır bir meslektir.

Kalbim

Kalbim atmıyor
çok heyecanlıyım.
kalbim atmıyor
sakinleştir
öp, sarıl, iyileştir
hayır, kalbim atmıyor
ateşlendim. hissettiğim bir sıcaklık vardı elbet, yüksek.
çalındım. kopan bir tel bıraktım arkadaşın cüzdanına.
içliyiz yine. hatıra dolu.

yürekli makamlar var, ayak altı ettiğim.
göz ardındaysa birkaç yüreksizi.

biz, buyuz bu gece.
iyi geceler.

Göğe doğru iniyorum

Islak sokaklarında yürüdüğümü hatırlıyorum kırık topuklarımla
su alan bir ayakkabının içinde kıvrılmış ayaklarımın yere sımsıkı basma isteğini sonra

tam 54 basamak uzanıyor şimdi önümde
sular akıyor 54 basamak aşağıya
gök gürlüyor. yakamdan tutması eksik
alenen  gitme' diyor işte

yürüyorum

yokuş aşağı bir bir iniyorum
göğe doğru iniyorum


three wishes - the pierces

Hakedilmemiş biri

şefkatli arzuların üzerimi örtüyor geceleri
utanıyorum söylemeye
sana çıplakken
üşüyorum

ama sen
hakedilmemiş birisin

SABAH EZANI

sabah ezanı gibi. konuşabildiklerimiz. ve biz.

Serbest

Serbestiz
sevecek kadar
zehirlenecek kadar
arı sokacak kadar
soyulacak kadar
tüm ihtimaller kadar
ölecek kadar

Hak ver

Ne onurlu hikayeleri var savaşlarının
ne ihtişamlı anlatımı sesinin

Ne gülünçtür şimdi sana hak vermek
inanmak ve dinlemek

O kış

Bense o kış çok içmiştim
aşık olmuştum
üşümek imkansız gibi bir şeydi
ortalık sana rağmen ev gibiydi

aslında Asaf'ın da dediği gibi:

"Ölüm gibi bir şeydi ama kimse ölmedi"

Kış

Damarlarımız birbirine geçti
kökler yenilendi

sus

çünkü insan birbirine bağlandığında konuşmaz

Kısa Paslaşma: Aşk


Biliyorum. Bazen seninleyken bile böyle düşünürdüm, anlamadığımı düşünürdüm, kendi elimle seni kaybettiğimi. O zaman ölmek gelmişti içimden, geberip gitmek! Bu aralar yine oluyor ama… kimse yok ki. Kimi kaybediyorum! Niye yine böyleyim, bilmiyorum.

Seni diyemiyorsun değil mi? Seni özledim demiyorsun. Her zaman kraliçelik peşindesin, hep ulaşılmazsın. Halbuki ben o kadar çok şeyi özledim ki. Unutuyorum bazen. Artık farketmez diyorum. Dünya artık böyle benim için. Sen yoksun. Yoktun zaten! Bunu niçin yapıyorsun! Aklımı karıştırıyorsun! Bu hiç bitmedi mi ha! 5 yılımı senin için harcamadın mı? Ben yapamam. Hem seninle hem sensiz olamam.


N’apalım. Ben böyleyim.

Ben gidiyorum.

Yağmur

Yağmur yağdığı vakit her şey düzelir

Hikayeler anlatıldı

Yalan yanlış hikayeler anlatma
yalan yanlış hikaye mi olurmuş da deme

sorgulama

hikayeler çoktan anlatıldı
gerçeğiyle doğrusuyla

Ah Muhsin Ünlü


Resulullahla Benim Aramdaki Farklar

resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz

resulullah azrail’i yolda görse tanırdı
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen’

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz
resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz !

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü

Mecnun:

Seni ilk gördüğümde ne oldu biliyor musun?
Bir portakal kokusu geldi burnuma. tanışmıyormuşuz gibi ama, biliyormuşuz gibi de bir taraftan. 
Yazın pazarda su satarken ben, sen annenin elini tutuyormuşsun, elma seçiyormuşsunuz beraber ya da ne bileyim resmi bir geçitte, bir okul bahçesinde mesela. 
Ben senin arkanda duruyormuşum, senin pembe tüylü tokana bakıyormuşum. Sen de hemen önümdeymişsin. Oradaymışız.
İnsanın bütün geçmişini değiştiren bütün geleceğini bilinmez kılan söylesene bana kimsin sen?

Leyla ile Mecnun

Yazdığın sildiğin ve belki de

Kaldı ki zamana yenik düşen her şey gibi
hiçbir şeydik artık

aklını başından alanlara akıl verme isteğiyle dolduğun zamanlar bunlar
                                                                                                    
sorun yazdığın değil
sorun sildiğin değil

belki de sorun
aklımıza gelmeyenler

Az bilinmez

Kadın ses çıkarmayı yıkmayı kendi sakinliğinde seviyordu
kötü bakışlar onu eğitecek yada ürkütecek değildi

EN ZOR ŞEY

yanlışları düzeltmek için kalktı. kollarını sıvadı.
nereden başlayacağını biliyordu.
en yanlış neyse en doğru olmamalıydı.
kararsızlık vardı.

karasızdı hep.

aydınlığın boğucu bir gecede yanlış bilindiği gibi.
neyin doğru neyin yanlış olduğu gibi,
                                                              olmadığı gibi.
bol bahaneli doğrular gibi.
doğru olan yanlışlar gibi.

bir zaman hikayesi anlatan yaşlı adam, kollarını sıvadı.

en zor şey, en yalan oldu:
çünkü doğruları herkes severdi.
düşen çölleri kucaklayan gökyüzüne "neden" diye sordu.

uzaklaştım.

Saat vurdu. Saat kalktı ve zamana bir tane vurdu. Şaşırdık

Buluştuk işte
akşamları buluşuyorduk
gündüzlerin işi vardı bizimle

merdivenlere oturduk
o, benim bir adım aşağımda oturur yüzünü bana döner sırtını da korkuluklara

en bilindik botları var yine ayağında
kahverengiden siyaha çalmış

ikimizin yanında 4 ayrı şişe
bitmesinden korktuğumuz biteceğini bildiğimiz
kuş kanadı boğazımdan çokça yudum geçti.
kehribar damarlarım, senin mavi toprağında.

Uvertür

Paltosunu çıkardı. Yorgun elleri son kez okşadı kaşmiri. radyodan yükselen ses duygulandırmıştı onu. "Hoşgeldin" demiştim. Sanırım duymadı.

Hava kararmıştı çoktan. evin perdeleri açık hala. ışıkları yakmadım. Islanmış paltonun sigara dumanlı kokusu geldi. kış kokusu ağır olur. Ağır ve hüzünlü. Kalp gibi atan bir can var, sallantıda.

Televizyon karşısında duran yeşil koltuğuna oturdu. Ayaklarını uzattı. İnatla mı konuşmuyordu yoksa gönüllüce susuyor muydu?

Ayaklarını uzattığı sehpaya çayını bıraktım. Uzun zamandır o da bana bakmayı bırakmıştı.
Nadasa bırakılmış dokunuşlar kış gibiydi, ağır ve hüzünlü. Islık çalan dudaklara gömülmüş bir hicran vardı ortalıkta.

Şimdi karşılıklı bakmıyor susuyorduk olanlara.

Olanlar da bir önceki olanlara.

Kudret

Mihrimah'ın ayaklarına attım seni. güneş ve ay ezsin
toprak kadar bereketli
kader kadar yeteneksizsin

Cehennem kapısı

Beni sıcaklığınla bağışla

KADIN VAR. KADINLAR VAR YOK OLAN.

o evden başlamak istemiyorum. o evden nasıl başlarım bilmiyorum.

iki kadın hatırlıyorum. iki kadın, yan yana. birbirini sevmeyen iki kadın. kötülükleri paylaşan iki kadın hatırlıyorum.

unutmak, yazmamak değil. hatırlamak istedim, yenilmeden.

oda hatırlıyorum, nefeslerin çalındığı.
bir oda, zamanın anahtar deliğinden giremediği.
harfler var, birleştirip isim yapamadığım.

iki kadın hatırlıyorum iyilik ağızlı, kötü bakışlı.
kuyu dibinden yükselen çığlıklar var yastık altında. yastıklarının altında.
zihinleri var, koyunları sayan, sevdiklerini paralayan.
yüzleri var çokca. tatlı küstahlıktan uzakta, çamurdan elleri var, çamurdan dudakları.
tezgahtan seçiyorum en az çürümüşünü.

dedim, bilmiyorum cahilim ben.
dedi, beğenmedim oyununu.
hikayeler anlattım, okuma öğrettim.
dedi, alfabe neden 29 harf?
dedim, neden olmasın.
dedi, alfabe bak, 29 harf!
dedim, olmasın.

şimdi kadınlar var, kadınların adamları var.
rüyanızda görseniz inanmayacağınız biri var.
biri var, şeytan almış götürmüş meleklere övmüş.

şimdi rica ederim çekilin kapıdan:

girecek var!

Ölenler olmuş

Gece soğuk
dallar sakin

pencere önü dar
pencere önü boğar

buralar bu aralar

dar
boğar

Eylül ile Yavuz

Eylül: Ya sen bir kere sormuştun ya bana hani neden beni sevmedin diye çünkü korkmuştum. Yani kimse daha önce senin beni sevdiğin gibi sevmedi. Yani hatta başlarda ben seninde beni sevdiğine inanmadım. Ama sonradan öyle bakışın bana gülüşün, sürekli benim etrafımda gezinmen, hatta benim için dayak yemen bile öyle güzeldi ki.

Yavuz: Hangi dayak? Ben hiç öyle bir dayak hatırlamıyorum.

Eylül: Sağlam dövmüşlerse demek ki.

Yavuz: Çok ağır konuşuyorsun ama. Peki madem herşey o kadar güzeldi niye çekip gittin? Ne korkuttu seni yani?

Eylül: Ya çünkü bende seni seversem eğer yani mesela böyle elimi tutarsan mesela böyle bütün büyü bozulurmuş gibi geldi bana. Bir daha bana böyle bakmayacaksın, böyle güzel gülmeyecekmişsin gibi geldi.

Yavuz: Ne değişti? Birşey değişti mi? Sen beni seversen en güzel gülen ben olurum zaten. Bizim ilişkimiz yetenekli ama istikrarsız forvetler gibi değil, birgünde yedi yarış kazanan halis karataş gibi olacak, krem karamelli dondurmam benim.

RAP

Adım gibi bilmediğim şeyler

hazır ol

dikkat

rahat

Gelme üzülür

Ama sen gelme mahv-ı telaşıma
şehre sürgün yemiş masaldan bozmalar

misal ben sendim aslında
ne kadar yanlış varsa şimdi doğrula

karar,
tek değil yaralar
Je suis la plaie et le couteau
Je suis le soufflet et la joue
Je suis les membres et la roue
Et la victime et le bourreau

Je suis de mon coeur le vampire
- Un de ces grands abandonnés
Au rire éternel condamnés
Et qui ne peuvent plus sourire


I am the wound and the dagger
I am the blow and the cheek
I am the members and the wheel
Victim and executioner


I'm the vampire of my own heart
- One of those utter derelicts
Condemned to eternal laughter
But who can no longer smile


Baudelaire

Çığlık çığlık


bazen der böyle
"konuşmaz istasyonlar"

susun
Sezen Aksu - Helal Ettim Hakkımı

Bu gece: Sen

Hasretle anma bir başkasıyla
kulaklarım çınlamasın

alt tarafı aşıktık bir zamanlar

neyse

Sızı

Yatağına sığmayan sızılarım var

bilmem sonu
bilmem sonsuzluğu

hiç

hiç sevmek olur mu sevmemişlğin yanında?

der ki özle

ağır konuşur
omuzlarım kalır altında

bilmem kalbi
bilmem seni ve çareleri

Uyumaz Yalanlar

Geç olduğunu nasıl anlıyorsun
zamanın her şeyi yerle bir ettiğini

nasıl dağıtmak istemiyorsun o yüzleri
ve kahkahaları susturmak

neden yalanlar seni bulur
ve neden uyumaz yalanlar geceleri

sorular gelir
sorular gider
sorular gelir
sorular gider

insanlar hep gülümser
-ler


                                

Sayende

Yazdıklarını okuyorum
sayende

bana yazdıklarını okuyorum
sayemde

Mutlu Aşk Yoktur

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini  
Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi 
Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi  
Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an 
Mutlu aşk yoktur 
Hayatı bu silahsız askerlere benzer
Bir başka kader için giyinip kuşanan 
Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan 
Onlar ki akşamları aylak kararsız insan 
Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter 
Mutlu aşk yoktur 
Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim
İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi 
Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri 
Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri 
Ve hemen can verdiler iri gözlerin için 
Mutlu aşk yoktur 
Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye
Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek 
En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek 
Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek 
Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine 
Mutlu aşk yoktur 


Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin 
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara 
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda 
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da 
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin 
Mutlu aşk yoktur ama 
Böyledir ikimizin aşkı da  

Louis Aragon


                 

I want to go with the one I love
I do not want to calculate the cost
I do not want to think about whether it’s good
I do not want to know whether he loves me
I want to go with whom I love

Bertolt Brecht

Bir nedeni yok yalnızca öptüm

Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.



Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Küçük İskender

Benim olmayan paylaşılmaz

ve varlık orada
çünkü cesetlerden önemliydi
üzgün olmam yetersizdi
affı olmayan suçuma ortaktın
piyano sesi hatırlıyorum
hayır, uyduruyorum
ıskaladım gerçeği

seni öpersem
arılar bal yapmaz

anladım
benim olmayan paylaşılmaz

günahlarımdan arınmış hissettim

bilemezdim tekrar arınmak isteyeceğimi

yine keşke
                 ve pişmanlık




N'EST PAS!



Jenny's Theme = Pınar's Theme

c'est la réalité
n'est pas un rêve

Unutma ki o da

Birini çok sevdiğinde unutursun birini

çok sevmişti o da

beni unuttu


daha iyi olamazsın
sertçe söv şimdi

Dün

Dün kokusu sinmişti üstüme
bugün sus pus


Ve yalan güzeldir

Daha samimi olursam beni anlarsın
Ah! nasıl da yanılıyorsun
En içten, en mahrem sırlarımda bile sen, en uzağımsın

SONSUZ VE ÖBÜRÜ' ne

ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz efendim
baskının zulmun kıyımın açlığın
bir yerlere kıstırılıp kalmanın susturulmanın
aşk mutluluğunun ve eski hesapların
aritmetiğin bile

bunları bulmayı bana bıraktınız
size teşekkür ederim


Ben, Turgut'a teşekkür ederken ardımdan Özdemirler, Cemaller, Muratlar, Edipler geliyordu ve o an anladım ki hayatım tek bir erkeğin düşüncesizce çırpan kanatlarında değil.

Kanatlardan önce düşünceyi sevin.


BİR = BİR


hiçliktir öldürülemeyen yalnızlık
ölesiye bir yalnızlıktır öldürmek

"Seni sevmiş olmam yok olabilir mi?"

Gözlerim ıslanıyor
yanaklarım

acıdan

bir o kalıyor

etimden kemiğim kalıyor
kemiğimden etim ayrılıyor

gitse onlar toprak kalıyor

Selva Erdener - Sen Sen Sen

Murathan Mungan;


Kader aradığı kişiyi insanın karşısına her seferinde kapı komşusu olarak çıkarmaz. Uzakları yakın etmek düşer size. Haritaları seviniz.

Buradan bakınca

Olmuşları al
anılar can yakıyor

Mahur yara

Seni okumak yok mu
ah! okumak
hücre hücre tüy tüy okumak seni
ayak parmaklarından saç uçlarına kadar okumak
dinlemek yaralarını
sevdiğin adamları öldürmek

anlatamadığın daha nice hikayeleri senin için sana yazmak

sana her koşulda şartsız inanmak
başucumda yanan mumu söndüreceğini bilmek

hepsi kırık hikayeler

neyse




Biz çok normal adamlar değiliz

Biz çok normal adamlar değiliz. Sizin de çok normal olduğunuz söylenemez. Dünyada herkes anormal sanki. Belki de hepimiz normaliz. Yanlış zaman da, yanlış yerde.. Ya kusura bakma insan eline kalem alınca değişik şeyler yazmak istiyor. Ben pek anlamam bu işlerden. Sana o kadar çok mektup yazmayı denedim ki. Bir yerden sonra hep yırttım. Bu sefer üşeniyorum. Heralde sana gönderemeyeceğim için. Daha doğrusu bira içerek yazdığım için utandım heralde. Kim bilir orda hava nasıl. Kim bilir neleri özledin. Biraz salakça olacak ama; burası da çok boktan.
Sanki herkes katil, ya da herkes yalnız. Burdan çok fazla farkımız yok. Aslında var; biz daha geniş alanlarda yürüyüp, daha fazla görüşme hakkına sahibiz. En büyük fark bu heralde. Beni burda ayakta tutan dostlarım. Seni de umarım bişeyler ayakta tutuyordur. Ama eminim benden daha fazla sevenin var. Ben mücadele etmeyi senin kadar bilmiyorum. Biz mücadele edenlerin peşindeyiz, kimi zaman.
Ben senden hoşlandım. Ben çok iyi vakit geçirdim seninle, çok güzelsin. Sana hislerimi nedense en kötü cümlelerle anlatıyorum hep ya. Ya gerçekten sevmeyi bilmiyorum ben ya da ne bilim tuhaf oluyorum.
Dışarı çıktığında bu mektubu sana vermek isterim ama biliyorum utanacağım ve veremeyeceğim. Olsun. Sana yazmasaydım içimde kalırdı. Sen içerde ben dışarda, siz içerde biz dışarda. Ya öyle işte. Yine yazamadım.

BEHZAT Ç.
Hayalet

Kış

yazın bize bir şey olmaz
kışın sevelim birbirimizi

Gürültü

Sustuğum zaman konuşmamı beklemen
anlamaya çalışman
gürültülü gürültülü!
Ellerin havalanıyor
gereksiz
başına gidiyor
yanaklarına sonra
"anlamıyorum" gibi bir şeyler duyuyorum
ne kadar güzel süzülüşler
patırtılar, gıcırtılar!
işaret parmağın diğerlerinden ayrılıyor
sahi beni mi gösteriyor?

Acı Bana Çünkü Böylesi Bir Diz Çöküş Beni Utancımdan Kurtarır

rüya gecenin altında uzanırken sana anlatacağım hikayenin sonunu düşlüyorum.
üzgünüm, ben, sana anlatacak sayfalar karalayamıyorum.
oysa hüzün senin en eski hikayen ve ben bunda çok iyiyim.
ben, seni sevdiğimi söyleyen tümleri cümlelerine ayıramıyorum. ne başında ne de sonunda tarih atamıyorum. korkuyorum ertelemekten, beklemekten, bitmesinden, yarına kalmaktan yarım, bitmiş yada, bilemiyorum.

etimden, yüzümden, nefesimden yaratmış olsaydı Tanrı seni böylesi canım olurdun. canı çekişirdi canımın, canım çekiştirilirdi. asılırdım bir kasabanın gözleri önünde. utanca bulanırdım zafer alkışlarıyla. ne biliyor musun, belki o zaman yazardım sana:
- acı bana!
acı bana çünkü böylesi bir diz çöküş beni utancımdan kurtarır.


DİKENLİ KABURGA - je t'aime moi non plus.

sahiplendiğim yerde bıraktığım saman sarıları var
aşk sahiplenerek yaşanmaz
sahip olmadan aşk meşrulaşmaz

yoldan çıkanlar kaburgama yükleniyor
kaburgam paramparça
parmak uçlarım dikenlerini dışa atıyor

acıyla uyuşan vücudum ruhumun sahipliğinden kurtuluyor ve anlıyorum ki
sahiplenmeden olmuyor


SANIRIM BENİ EN SON GÖRMEDİĞİNDE BEN, SUYUN ALTINDAYDIM - amen omen

başladığımız yerdeyiz.
senin için geldiğim,
kendin için gittiğin yerde.

güzel bir hikaye yazmayacağım.

bir köprüden geçiyorduk ve sen beni ittin. sanırım beni en son görmediğinde ben, suyun altındaydım.

hangisi daha iyi bilemiyorum.

belki seni o köprüde bekliyor olurdum ve sen hızla gelip bana çarpardın. sanırım her şekilde suyun altında nefesini tutmaya çalışan ben olacağım.
o yüzden şimdiden başladım çalışmaya:
derin bir nefes ve 1, 2, 3, 4...

seninle hiçbir şey kolay değil.

http://www.youtube.com/watch?v=3NNj-T4Tqkk

Uzay Heparı

salon serserisi...
hem çok centilmen hem çok elegan hem çok zarif hem çok iyi hem tutkulu...
son şövalyeler yani.
gözyaşları aslında annem der ki hem içini boşaltır içini yıkar insanın hem de bütün maddi manevi mikroplardan arındırırmış öyle söyler, bu tabiki hasretten, hani ne kadar süre görüşemeyeceğimizi bilmiyorum ama, yani en azından görüşürüz diye bir ümidim var. tabiki özlemden dolayı yoksa dediğim gibi hayat böyle bir şey.
bence en çok yapmamız gereken şey de Uzay'ın daha o yaşta becerdiği gibi, hayatı olgunlukla karşılamayı öğrenmek...
olgunlukla efendi gibi karşılamayı öğrenmek.
küçücük yaşında bize bu konuda çok şey öğretti o.


derdi gülüşürdük.

Bu bir emirdir

anlatmak ne kadar zor
gerçekten anlatmak isteyince anlatmak ne kadar da zor
dinlemeni, bilmeni istemeyince anlatmak ne kadar zor
senden yada başkasından değil kaçışlar
günah yazmışlar. günah yazılışlar
kime ne, sana ne, bana ne.
birbirimizin hayatına girdiysek bu durumu kaldırımlaştırmanın manası yok
gerçekten ne olduğunu biliyor musun yoksa bilmemek ve acı çekmek mi önceliğin?
yani merak ediyorum gerçekten
bilmek istedin mi yani sordun mu, gerçekten dinledin mi?
duymak istediklerini, içten içe duyduğunu söylediklerini diyorum, hani onları gerçekten, hani bir şekilde, hani nasılsa artık...
al, bunun gibi
bitir cümleyi hadi
uçan kuşlar, martılar değiliz
istanbul kadar büyük değilim ben
ben, küçük bir sahilim o kadar
fazlasını bekleme
insan gördüğünden fazlasını bilemiyor
hele bir de yanlış görüyorsa

hadi bitir cümleyi

DİLEK


'Şiir çalışan birini rahatsız etmek olmaz'
Dilek hariç
Sen rahatsız etmezsen Şevket yazamazdı ki
Gerçekten şiiri sevmiyor musun?
Şiiri sevmeyen kızlar geldi aklıma
Öyle mutluydular ki
Hangi kemoterapi acılarımızı alır ya da azaltabilir ki?
'Baba' filminde herkes kötüydü
'Beş Şehir' de herkes ölü
Hangisi daha kötü?
 Bu ölümde, bu boğazda senin de payın var

Bir tek dileğim var mutlu öl yeter

Yasin Kara
BEŞ ŞEHİR BEŞ ŞİİR
İzdiham

ŞEVKET VE KEDİ


Şair,
Siz hiç öldünüz mü?


Birer çay söyleyip istila ettiğiniz boğaz
Aşka 'boğaz payı' bırakmak mı istedin?
Ben bilmem. Sen şairsin bilirsin

Çaydan çok bahsedemiyorum
Çünkü artık güven’ime yasak
Çay yasak, sigara yasak, aşk yasak
Doktor şiir okumuyor olmalı
Okusaydı yasaklamazdı değil mi?

İnsanlar şiir okumuyor ki Şevket
Okusalardı bilirlerdi
Aşık sınanmaz
Aşk sınanmaz
Aşığın yarası tütünle sıvanmaz

Gözlerimizi açabilir miyiz?
Trenlere yol vermelisin
Faili aranmıyor mermiyi başına saklayıp gidişinin
Zaten üç şüpheli var
Şevket, kendisi ve kedisi
İp, üçüne de bağlı. Bu, bir ip üçü

Anne, tren neden kırmızı ışıkta geçti?
ve sen hiç şair öldün mü?

Yasin Kara

BEŞ ŞEHİR BEŞ ŞİİR
İzdiham

SI TARD

Paul Eluard, Le Dur Désir de Durer

Nous vivons dans l’oubli de nos métamorphoses.


Seni tanıdığımdan beri bir gemi geçiyor içimden


Hani böyle karanlık bir gecede
bir yokuşu inerken
bir köşeyi dönersin de deniz çıkar ya karşına
sonra o denizde bir gemi belirir şıkır şıkır ışıklarla geçip gider
sen sevinirsin, hiç nedensiz
öyle işte
seni tanıdığımdan beri öyle bir gemi geçiyor içimden


işte 

Her şey biraz Sakaryadır

Hasılata ortak olacak bir tayfa vardı. Kendilerine bir şey diyorlardı- tam hatırlamıyorum. Gönül işleri çok kazandırmaz insana. Ortaklık falan dediysem öyle çok büyük şeyler hayal etmeyin. Üç beş kişiden fazla da değiliz aslında tayfa dediğime de bakmayın.

Soluk aldırmaz bir hava var yine. Uzağına düştün mü birinin yokluğu hissediyorsun da varlık pek hatırlanmıyor. Yani hayal etmek bir boka yaramıyor. Laf benimkisi- neyi anlatıyorum? kime dinletiyorum? Bir kuzgun gibi nerede olduğunu bilmeden ömürlüğüm neredeyse. Gelgelelim birinin ömrü olamadık, birine ömür katamadık.

Yahu ne tasalanması sen keder dediğini yolda mı buldun? Borç falan da yazma sen. Peşin alalım- unuturum, ödeyemem, gurur yaparım sonra. Ulan zaten başımıza ne geldiyse gururlanmaktan geldi. Bak tasalanmadım ama gurur duydum kendimle. İnanmazsın... ama öyle. Kimseye benzemez sandığım kendim, el ayak kafa kol olarak parçacılardaymış da haberim yok. Meğer herkeste varmış benden. İşte o yüzdendir- yüksek ihtimal, ben kendim de olamadım. Yağma yemişiz ruhumuz duymamış. Ha bir ruh kaldı zaten- o da ölünce artık. Nereye gittiği de belli değil ya bir parçacı da ruhumuzu alır herhalde.

İhtimaller üzerine kuruludur her şey
ve hiçbir şey ihtimallerden bir hikaye yazdırmaz
o yüzden çok da önemli değil ne dediğim

her şey biraz Sakarya'dır

Pilli Bebek - Sakarya

POE İLE PAYLAŞAMADIĞIMIZ TEK ŞEY KONYAKTI

dedi ki bana
pınar yapma allasen* murat menteş okuyon, leyla ile mecnun - behzat ç izliyon, onur ünlü seviyon yani bunu mu anlamican
değilse de yakındı
neyse
yatağında uyuyanlar var
bir de toprakta
ve gece bir şölen düzenledi
hepimizi çağırdı
etler yendi şaraplar içildi
benim kafam yeni yeni yetti
değilse de yakındı

TEKİLA KÜTLEMESİ: RÖNTGEN

yani biliyordum. o da biliyordu. yada bilmiyordu. bilmiyorum

yatak odasının ışıkları kapandı. saat 21.00. bu saatte yatmış olamaz. içim bir huzursuz bu gece. sabah açlığı çekiyor gibi midem. ayaklarım şişmiş. bir o kadar da başım. hey allahım, bu gece kapatılmazdı ışıkları odanın.

AÇ O IŞIKLARI!

ne oluyor? gidin gidin beynimden. laf aralarıma sızıyorum. yine ne diyeceğimi unuttum. dur dur bir dakika ışıklar yandı. nasıl heyecanlandım bak. tekila shot yaptım sanırsın. öyle bir kalbim kütledi.

nasıl bir sapıksam artık perdenin ardından attığım bakışlara tekila kütlemesi benzetmesi yapıyorum.
dur ben bunları unutmazsam yazayım. yarın posta kutuna bırakırım. yahu kadına gözetlediğimi mi yazacağım? ne malım ya. hem mal hem sapık. allah belamı versin benim. kapat kapat o ışıkları.

NASIL DAHA DUYGUSAL OLABİLİRDİ :

Yağmur yağar taş üstüne - Özlem Bulut

e be mevlam kulu sevdim seni.

DUYDUM Kİ UNUTMUŞSUN GÖZLERİMİN RENGİNİ




yanıldığımı anladım
hem de öyle anladım ki



Ah Muhsin Ünlü süper bir insandır, ben o kadar değilim
Ah Muhsin Ünlü yolda Ebu Bekir’i görse ‘Es Selamu Aleyküm’ derdi,
ben yolda Ebubekir’i görsem korkudan altıma sıçarım.
Ah Muhsin Ünlü asla yalan söylemez; ben annem beni döverken hiç ağlamadım.
Ben annem beni döverken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.


Ah Muhsin Ünlü, Azrail’i yolda görse selam verirdi;
ben Azrail’i babamın yanında görmüştüm, bir çift laf edebilseydim ona
derdim ki hayatta ben en çok babamı sevdim.


Ah Muhsin Ünlü olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, ‘anam babam ben de isterim yüzümde güller açsın,
fakat şu koca yumru boğazımı düğümlüyor, bir şeyler yapamaz mıyız?’


Ah Muhsin Ünlü orada olsaydı annemin elini tutardı ve derdi ki ‘Kızım bu ne gayret!’
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘Anneciğim ölmesen…’


Ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘Anneciğim seni ben öldürürüm’;
Annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz.


Ah Muhsin Ünlü o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm nefretten çıldıracaktım ama annem elini çekti.


Ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

Anneler ölürken bile çocuklarının gururundan eser bırakmıyor ne tuhaf

Ah Muhsin Ünlü çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o kocaman bir adamdı;
benim annem öldüğünde ben küçücüktüm,
zaten şanslı birisi de değilimdir; kitaplara inanmam.


Annem çoktan öldü bu ayşe kadını o pişirmiş olamaz!

Olamaz dedim annem nefes alıp vermeye devam edince
Verse de ben almam onu, içim ferahlamaz, siz de görseniz
Annem tutsa elimden birlikte geçsek çölü
Nasıl olsa annem de ölü ben de ölü


ALPER CANIGÜZ

BİR HATIR DAHA BİTTİ.

göğsün sıkışır
sıcak basar fazlaca
kulakların tıkanır
boğazın gıcıklanır
midene bir taş oturur
gözlerinde bir dünya fotoğraf
olduğun yerde kalakalırsın
ölecekmiş gibi özlersin

hatırlamak kötü.

http://fizy.com/#s/1gr1q9

NE'ME GEREK.

telaşsız geliyorum.

elim ayağım nasıl sarılıyor.
sanılıyor yaraya tuz gibi.

sus.

benim sana gözlerim sarılıyor.

http://fizy.com/#s/1aitfa

" Ama biz Neşet Ertaş'ı tanımayan nesle aşina değiliz."

SAYURİ


REENKARNASYONA İNANMAMAK BİR ŞEYE İNANMAK KADAR SAÇMA.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Reenkarnasyon

ŞİİR.

seviyene göre seviş
seviyeli seviş
sevişin sevgiliyeli
sevişeli seviye

BU NE DÜNYA KARDEŞİM
http://www.youtube.com/watch?v=ekMLF79kI1k

Arslanbek Sultanbekov



BİRİ BENİ ÖLDÜRDÜ

birikmiş kirli çamaşırlar vardı.
yıkadım.
gece olmadan bitirmeliydim işlerimi.
hastalık buraya geldiğinde ben banyoda olmamalıydım.

oynadığım küçük oyunlardan biri yalnızca.
banyoyu saran salgın hastalıktan sürünerek de olsa kaçma savaşımı yazıyorum kafamın içinde.
ne yazık ki kafamın içindeki o sesi anlatmam mümkün değil.
biri durmadan konuşuyor. konuşmasıyla kağıda geçiyor hikaye.

dışarı çıkmak için hazırlanırken pencereden dışarı bakıyorum yağmur yağıyor mu diye.
umarım yağmaz. çünkü o çok sevdiğim topuklu ayakkabılarımı giyemem.
sonra ne mi olur?
şarap içmeye diye çıkar fıçı fıçı bira içer eve geliriz.
ertesi gün akşama kadar rüyalar görürüz.

kaybettiğim bir la notam var, sonra si.
ama beni hep sol arayıp duruyor.
bazen yakınlık hissediyorum ama sadece bu.

akşamüstü sokağa çıkmak öğlen vakti durakta susuz kalmaktan başka oluyor.
daha güzel oluyorsun ve susamıyorsun üstelik.

rüyaların içinde çarpışan arabalar var.
hızlarını hesap edemeyen ben, buradayım.
nedense şeytanın ayrıntıda gizli olduğuna inanacaktım.
az önce homofobik otobüsü kaçırdım.
pudrasız olan herşey gibi bu da çok doğal göründü.

ellerimi yanaklarıma götürdüm.
gözlerim endişe halini aldı.
raptiyeler ayaklarıma batmak için dizildi.
en içli anılar beynin pusularında!

hoşçakalın, gerisi gelmeyecek.
çünkü biri beni öldürdü.

BURN BABY BURN SPELL


Sleeping flame I summonly to your form return
Make the night as bright as day and burn baby burn

Angelique
http://www.youtube.com/watch?v=v5rpAr2R-oc



BEN KENDİMLE NASIL YALNIZ KALABİLİRİM? 1

her zaman buluştuğumuz park değildi. burası başka bir parktı.
randevulaştığımız saati hiç geçirmezdi.
öğleden sonra saat 5'te.
bu sefer, aynı park olmadığı için midir nedir, gecikti.
1 saat bekledim.
8 sigara içtim.
önümde izmaritler birikmişti. son 3 tanesini ileri fırlattım.
3. yarım saatte artık sinirlenmeye başlamıştım.
meraklanmadım.
sinirlendim.


- mutfakta!, dedi.
irkildim.
(son yazdığım kelime 'sinirlendim'di. bir an için aynı şeyi hissettim:
kız gelecek miydi acaba? ölecek miydi yada?
belki küfür eder? yok yok, temiz bir tokat.)

- mutfakta dedim!
(niye tokat olmasın?)
açıkçası mutfakta olanın ne olduğunu bilmiyordum.
- ne mutfakta?
- çakmağın.
- çakmağım?
- ya çakmağını sordun ya. iyi misin sen?
- çakmağım, evet.
sanırım sigara içmek istemiştim.
(tokat atsa iyi olabilir aslında)

az kalsın düşüyordum. terliğin ucu hep aynı köşede halıya takılıyor. bir kez ayağım burkulmuştu. 1 ay yürüyemedim.

masaya oturdum.
sigaramı mutfaktan aldığım çakmakla yaktım.
(parkta bekleyen kadın mı olsa diyordum ki o sırada...)

kapı çaldı.
- kapıya bak!
kalktım,
- kim o?
ses yok. 2. defa çalmayınca yanlış bastılar diye düşündüm. salona döndüm.

sol taraftaki duvar sallanıyor gibiydi. çamaşır makinesini bizim salonun sol tarafına yaslamışlar. bu, tuhaf bir farkındalık yaratıyor.

birkaç saat sonra açık olan pencerelerden yemek kokuları geldi. akşam vakti kendini böyle hissettirir. bir de öğlenleri olur bu.

kokuların hangi yemeklere ait olduğunu anlamaya çalıştığım sırada telefonuma mesaj geldi:
'hey yarın buluşuyor muyuz?'
ne yapsam, çıksam mı diye düşündüm ama yine tokat geldi aklıma.
(atsın bir tokat, heyecanlı olur)

yazamamaktan sıkılıp kalktım masadan.
arkamda, panoda asılı fotoğrafların önünde dikildim. iğneyle tutturmuştum, gevşeyenleri düzelttim.

bir sürü ses beynimde.
tam 1 saat böyle gürültülü, böyle kalabalık.
ben kendimle nasıl yalnız kalabilirim soru işareti.
(yine de bir tokat herkese iyi gelebilir)


DAHASI DA VAR ÜSTELİK.

 

daha güzel.
daha romantik.
daha anlamlı.
daha anlayışlı.
daha yangın.
daha özgür.
daha gökyüzü.
daha berrak.
daha tutsak.
daha sen.
daha ayrı.
daha hikaye.
daha sıradan.
daha heyecan.
daha güven.
daha gece.
daha erken.
daha sevgi.
daha ayrılık.
daha yaz.
daha yağmur.
daha öfke.
daha sadakat.
daha tutku.
daha başkası.
daha tanıdık.
daha yenik.
daha üzgün.

daha daha daha.
bir daha.
bir defa daha.


bitmeyecek dahalar.
aşklarla.
aşkla.

"ateş böceklerini seyredaldım."

ELEKTRİK TELLERİ YAĞMUR DAMLALARIYLA KAVGA EDER.

müzik olur.
müzik kalır.
meydan okur tüm savaşlar.
hikayenin sonunda elektrik telleri yağmur damlalarıyla kavga eder.
sonra tek bir damla tek bir tele meydan okur.
1=1, değil mi?
değil.

müzik sever.
müzik sarılır.
müzikle ayrılır, döner.
müziğini döver.
aldatır.

yüzüne tükürür.
mahçup eder.
mahçup edilir.

hayat, müziğin kürtajı değil.
suya şemsiye açmanın nedeni, kurumamaktan korkmak mı yoksa ıslanmaktan mı?

müzikle başladı.
bunun gibi.
uzak. yakın. gibi.

"İKİ TREN ÖPÜŞTÜ MÜ KONDÜKTÖR YANAR"

kulak çınlatan bir sessizlik değil
sessizliği aratan bir gürültüydü yaptığın.

sonra herkes bilet kesti.
birileri bilet kestirdi.
racon kesti.
bileklerini kesti.
saçlarını kestirdi.

çünkü filmlerde öyle olur.

bizim senle ayrılığımız bir garda olur.

çünkü böyle bir ayrılık sadece filmlerde olur.

bu yazıya not

İKİ TREN ÖPÜŞTÜ MÜ KONDÜKTÖR YANAR
AH MUHSİN ÜNLÜ

Pilli Bebek - Fotoğraf

AKŞAMÜSTÜ DEĞİL SABAH BULUŞUYORSAK AŞIĞIZ.

dünya yıkılsa umrunda olmayacak biri değildi.
dünya yıkılsa altında kalma cesareti olan biriydi.
belki biraz bencildi. yaralarına bencil.
intihar sebepleri sanki hayal perdesine yansımış gölgelerdi.
yerden kan toplarsın, taş alırsın yerden.
doğru yolu işaret eden bir dünya parmak gösterebilirim sana.
doğruyu yazan kalemler.
üstüne doğru yazılmış kağıtlar.
nedendir bilinmez kağıtlar kirlenir hep.
banklar, ağaçlar, duvarlar bazen.
aslına bakarsan yazma özgürlüğü olan her yer.
ama en kötüsü sol yanıdır insanın.
yaz yaz bitmez.
sil sil geçmez.
yine herşey asidik iyi mi!

her sarsıntıda kapı eşiğine atlarız.
bir süre bekleriz yüzümüz birbirimize dönük ve o an, birbirimizden başka herşeyi düşünürüz.

biz, sabah aldığımız simitin öğleden sonraki parçalanmışlığı ve bayatlığıyız.

TAVUS KUŞU MASALI 1

insanları görürsünüz.
yürürken, kaçarken.
bir otobüsün içinde, birbirine uzak olan ama yakın duran insanları görürsünüz.
tutacaklara sımsıkı sarılmış kırmızıdan beyaza dönmüş insan elleri de görürsünüz.

duraklarda asılı olan şehir haritaları, insan haritalarından daha karmaşık olabiliyor bazen.

gittiğiniz bir restorantın temizlenmemiş masalarından birine oturduğunuzda hemen yan taraftaki temiz masayı neden seçmediğinizi düşünürsünüz.
bu, genel anlamda yanlış seçim örneği değildir.
belki biraz 'neden temiz masaya geçmediğinizin' sorgulanması gerekmektedir, o kadar.

o sırada yaşadığınız sıcak basması ve mide bulantısı gibi gayet somut belirtiler, soyut duygu değişimlerinin bir sonucu olmalıdır ki bu, genel olarak cebinizde beş kuruş paranın olmamasıyla da doğru orantılıdır.


herşey mavi, asidik ve bir pasaj girişidir.


6 ile 7 arasındaki mesafe, 7 ile 6 arasındaki mesafeyle aynıdır. yani gidiş, dönüşü kucaklar yada yine tersi olur. demek istediğim, bir yola çıkıyorsanız geri dönüşü gözünüzde çok büyütmeyin zira hayalkırıklığı, zaferi gölgesinde bırakacak kadar kuvvetli olabilir.


hayalini kurduğun şeylere sahip olmadan önce hayalini kurmadığın şeylere sahip olursun ki aslında isimsiz olan herşey için bu, gayet anlamsız bir kazanımdır.

hayalini kurduğun birşeye sahip olmak, o andan itibaren sadece bir kazanımdır.

size birden:

- ne tarz romanlar yazıyorsunuz? diye sorar.
size konuşan birinin yüzünün olmadığını farkettiniz mi hiç? herşeyin bulanık olduğu o an, yakını asla göremezsiniz.

bahara denk gelen her gün, beni cennetten atıyorlardı.

ağaç gövdelerinde rastladığım gözler gibiydi.
muhafızlar vardı.
ve politikacılar.
sonra din adamları.
ardından insanlar konuşurlardı.

insanları görürdünüz.

konuşurken.

KAPI ZORLANIYORDU, AÇTIM.



tanrının ellerinde olduğunu bilmek huzursuzluk verici olabilir.

insanın tanrının ellerinde olduğunu bilmesi de rahatlatıcı değil.

dürüst olan tek şey kötülüktür.

birkaç kağıt parçasına bakıp ölüm nedenini okurlar.

fakat aslında hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

ve aslında görünmediği gibi de değildir.