birikmiş kirli çamaşırlar vardı.
yıkadım.
gece olmadan bitirmeliydim işlerimi.
hastalık buraya geldiğinde ben banyoda olmamalıydım.
oynadığım küçük oyunlardan biri yalnızca.
banyoyu saran salgın hastalıktan sürünerek de olsa kaçma savaşımı yazıyorum kafamın içinde.
ne yazık ki kafamın içindeki o sesi anlatmam mümkün değil.
biri durmadan konuşuyor. konuşmasıyla kağıda geçiyor hikaye.
dışarı çıkmak için hazırlanırken pencereden dışarı bakıyorum yağmur yağıyor mu diye.
umarım yağmaz. çünkü o çok sevdiğim topuklu ayakkabılarımı giyemem.
sonra ne mi olur?
şarap içmeye diye çıkar fıçı fıçı bira içer eve geliriz.
ertesi gün akşama kadar rüyalar görürüz.
kaybettiğim bir la notam var, sonra si.
ama beni hep sol arayıp duruyor.
bazen yakınlık hissediyorum ama sadece bu.
akşamüstü sokağa çıkmak öğlen vakti durakta susuz kalmaktan başka oluyor.
daha güzel oluyorsun ve susamıyorsun üstelik.
rüyaların içinde çarpışan arabalar var.
hızlarını hesap edemeyen ben, buradayım.
nedense şeytanın ayrıntıda gizli olduğuna inanacaktım.
az önce homofobik otobüsü kaçırdım.
pudrasız olan herşey gibi bu da çok doğal göründü.
ellerimi yanaklarıma götürdüm.
gözlerim endişe halini aldı.
raptiyeler ayaklarıma batmak için dizildi.
en içli anılar beynin pusularında!
hoşçakalın, gerisi gelmeyecek.
çünkü biri beni öldürdü.